Arapça, kaynaşma, yakınlık, ısınma gibi anlamları olan bir kelime. Cürcanî, bu tabiri, iyi geçinmeyi sağlamaya yardım konusunda fikirlerin birleşmesi, şeklinde tanımlar. İyi geçinmek; anlaşmazlığa düşmeden, herkesle güzel geçinmek.…
MoreArapça, akıl sahipleri manasında bir tamlama. Cürcanî bu deyimi şöyle tarif eder: Sözün dışından içindeki gizliyi arayanlar, kabukların altındaki özü elde edenler. Bunlar, dinlediklerini ve okuduklarını iyi anlar, manaları özümser, işin özüne…
MoreŞâfiü’d-din Ahmed b. Ulvâni’l-Yemânî tarafından kurulan bir tasavvuf okulu. VIII. yüzyılda yaşamış Cidde’li bir sûfî tarafından kurulmuş, tasavvuf okulu.…
MoreArapça, emîn kelimesinin çoğulu olup, güvenilen, bir şeyi koruyan, itimad edilir kişi, hiyanet sahibi olmayan gibi çeşitli manaları ihtiva eder. Kaşanî bu tâbiri, iç halini dışına yansıtmayan melâmîlerdir, şeklinde tanımlar. Bu gruba…
MoreArapça, topluluk, cemâat gibi manaları olan bir kelime. Kendilerine nebi gönderip de inanmayanlara ümmet-i davet, iman edenlere de ümmet-i icabet denir. Hayvanlarda da, insanlar gibi topluluk halinde (ümemün emsalüküm), (En’âm/38) yaşama kabiliyeti…
MoreArapça, özü, sözü doğru ümmî kişi anlamına gelir. Hz. Muhammed (s), Ümmî-i Sâdık’tır.…
MoreArapça, maddenin kaynağı, anası demektir. Bu, Levh-i Mahfûz’dur. Onun Levh-i mahfuzda olmaktan başka, bir şekle, biçime, surete ihtiyacı yoktur. Eğer bir şekle ihtiyaç duyarsa, o zaman belli bir mühlet içinde veya hemen…
MoreArapça, kitabın annesi anlamında bir isim tamlaması, ilk akıl, zatın künhünün mâhiyeti, haki-katlarm mâhiyetleri. Bu tabir Al-i İmran suresinin başında geçen, (Âl-i imrân/7) Arşın üstündeki kaza ve kader levhası yani Levh-i mahfûz’dur.…
MoreArapça, mü’minlerin annesi anlamında bir isim tamlaması. Peygamber Efendimizi, (s) muhterem hanımları, müminlerin anneleridir. Allah, Kur’an’da böyle bildirmiştir. (Ahzâb/6)…
MoreArapça, cana yakın olmak, ülfet etmek vs. gibi anlamları ihtiva eden bir kelime. Kalbi, mahbubun, yani Allah’ın sevgisiyle dolduran mutluluk ve sevinç. Salik, Allah’a dayanıp O’ndan yardım dileyip, O’nda sükûn bularak bu…
MoreKadiriliğin kollarından biri olup, XVI. yüzyılda kurulmuştur.…
Moreel-Üreyfe’s-Senhâci’l-Endelüsî diye tanınan Ebûl-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Ataullah’a dayandırılan bir tasavvuf okulu.…
MoreBir şeyhe bağlanıp resmî sülük görmeyen, ancak Hz. Peygamber (s) veya bir velinin ruhunun etkilemesiyle terbiye ve irşad olanlar. Veysel Karanî’nin adıyla anılmasının nedeni, Veysel Karanî’nin Hz. Peygamber (s)’i görmemiş olmasına rağmen,…
MoreArapça, öğretmen demektir. Mürşid-i Kamil. Konuyla ilgili fûtüvvet ehlinden kalma bazı atasözleri şunlardır: iyi iş yapana “üstadına rahmet” derler. Üstaddan ders almayan kişilerin adam olamayacağı hususu “üstad görmeyen şakird, her tarafa yorgalar”…
MoreEbu Yezid Işkî (Ö. XV. YY.)’ye dayandırılan bir tasavvuf okulu. Şuttâriyye’nin Hind koludur.…
MoreHz. Veysel Karanî’ye dayandırılan bir tasavvuf okulu.…
MoreKulun kusursuz olmadığı bu deyişle dile getirilir.…
MoreLazım, gerekli, lüzumlu ve farz gibi mânâları ihtiva eden Arapça bir kelime. İsm-i fail. Dinen farz mesabesinde güçlü bir yaptırımı ifade eden vacibin, yerine getirilmemesi, terkedilmesi günahtır. Vacibin inkarı sapıklıktır, küfrü gerektirmez…
MoreArapça, kendi zatı sebebiyle vâcib (gerekli, lâzım olan) anlamında bir ibare. Cürcânî, bunu şöyle tanımlar: Yokluğu kesinlikle imkansız (mümteni) olan bir varlık olup, varlığı başkası sebebiyle değil, kendisindedir. Bu sebep-le yokluğunun imkansızlığı…
MoreArapça, varlığı vâcib, gerekli olan anlamına bir tamlama. Seyyid Şerif Cürcânî, bu terime şu tanımı getirir: Varlığı kendi zâtı sebebiyle olup, başka hiç bir şeye ihtiyaç duymayan demektir ki, bu da, Cenab-ı…
MoreArapça, sağdaki vadi demektir. Kalbin ilâhî tecellîyi kabul edecek şekilde arındırılması. Mutlak vahdet ki bundan “innî enallah (Ben Allah’ım)” hitabı gelir. Vâdî; peygamber, âlim ve velîlerin kalpleridir. Tur dağından, yani feyz kaynağından…
MoreArapça, birlik demektir. Gerçek mânâda bir olan Cenab-ı Hak’tır. Sûfiler, uykuya vahdet derler. Bu sebeple uyuyan için, vahdette, vahdet ediyor, vahdete çekildi gibi ifâdeler kullanılır. Kesrette vahdet : Çoklukta birlik, yani halkın…
MoreArapça, görmenin birliği demektir. Kulun cem ve vecd durumunda, masivanın yokolması ile, her yerde sadece Bir’i görmesi. Bu durumda kul, her yerde Allah’ın tecellîsini görür, müşahede eder. Bu şekilde müşahedesinde birliğe ulaşır.…
MoreMurat ve kasıtarın birliği demektir. Kulun kendi irade, düşünce ve arzusunu Allah’ınkiyle birleştirmesi, O’na bağlaması, iki iradenin birleşip tek irade haline gelmesi. Bu durumda, kulun üzerinde Hakk’ın iradesi caridir.…
MoreArapça, varlığın birliği demektir. Allah’tan başka varlık olmadığının idrak ve şuuruna sahip olmak, bilmek. Şuhudî tevhiddeki sâlikin her şeyi görmesi geçicidir, birlik bilgide değil, görmededir. Vahdet-i vücûdda ise, bu birlik bilgidedir. Vahdet-i…
MoreHindistan’da Oudh’da kurulmuş, (XIX. asır sonu) bir tasavvuf okulu.…
Moreİhsanların bağışlayıcısı, idrâk veren mânâsında Arapça bir kelime. Allah kullarına anlayış ve nimetler bahşedendir.…
MoreArapça, bir demektir. Kaşanî, bunu, tek olması itibariyle Zât’ın ismidir, diye tarif eder.…
MoreArapça, ilham etmek demektir. Cenab-ı Hakk’ın hitabetmesi. Sufilere gelen ilham, ibn-i Arabi’nin şu sözü meşhurdur: “Sözlerimiz vahy-i kelâm değildir, ama vahy-i ilhamdır”.…
MoreArapça, ürkmek anlamındadır. Halktan sıkılmak, Hak ile tenhâda başbaşa kalmak. Halkla ünsiyet eden, Hak ile Cinsiyetten sıkılır.…
More