1.Hak, doğru yol. Allahü teâlânın birliği (tevhid) inancı. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: (Cinlerden bir topluluk) dediler ki:Biz, rüşde ulaşt ıran benzeri görülmemiş bir Kur’ân dinledik. Biz de O’na îmân ettik. Bundan…
MoreHaksız yere para, mal v.s. almak veya vermek. Rüşvet alana, verene ve bunlar arasında rüşvete vâsıta olana da Allahü teâlâ lânet etsin. (Hadîs-i şerîf-Zevâcir) Resûlullah efendimiz kı yâmet alâmetlerini sayarken buyurdu ki:…
MoreDüş. İnsanın kalbinin ve duyu organlarını n dünyâ işleriyle olan meşgûliyetinin kısmen kesildiği, uyku, bayılma ve istiğrak (mânevî coşkunlukla kendinden geçme) gibi hallerde gördüğü şeyler. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey İbrâhim!…
MoreZaman birimi, altmış dakikalık zaman, bir günün yirmi dörtte biri. Gecenin on iki kısmından bir kı smı nı (bir saat kadar) ihyâ etmek (ibâdetle geçirmek), bütün geceyi ihyâ etmek olur. Yaz ve…
MoreSecde eden. Namazda alnını ve burnunu yere koyarak secde eden. (Bkz. Secde) Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: İblîsten başka bütün melekler secde ettiler, o (iblis) sâcidlerden olmadı. (A’râf sûresi:11)…
MoreVelî, Allahü teâlânın sevgili kulları. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey mü’minler! Allahü teâlâdan korkun ve dâimâ her zaman sâdıklar ile birlikte bulunun. (Tevbe sûresi: 120) Doğru, yalan ve uydurma olmayan. Doğru…
MoreBaşkasına eziyet ve sıkıntı vermekten, sapık işleri yapmaktan zevk alan ruh hastası kimse. Tıp ve fen fakültelerinde okuyup da, mahlûklardaki san’at inceliklerini, aralarındaki hesaplı bağlantıları gören ve anlayabilen aklı başında bir kimsenin,…
MoreTemizlik, hâlislik, paklık. Safvet ancak güzel ahlâk ile mümkündür. (Celâleddîn Muhammed Devânî) Safvet niyete bağlıdır. Niyeti hayır olanın âkıbeti (sonu) de hayır olur. Niyeti bozuk olanın âkıbeti de bozuktur. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)…
MoreKüçük günâhlar. Küçük sayılan günahlar. (Bkz. Günâh-ı Sağîre) Sagâiri tekrâr işlemekte ısrâr etmek, büyük günâhtır. (Muhammed İznikî) Sagâirden birini yapmamak bütün cihânın nâfile ibâdetlerinden daha sevâbtır. (Abdülhakîm Arvâsî) Farz namazları vakti girmeden…
MorePeygamber efendimizi sağlığında ve peygamber iken bir ân gören, eğer âmâ (gözü görmüyor) ise bir ân konuşan büyük ve küçük müslümanlardan bir tânesine verilen isim. Sahâbîleri aleyhimürrıdvân sevmek, onlara bağlı olmak, insanlar…
MorePeygamber efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem sağlığında bir an gören, eğer âmâ ise (gözü görmüyorsa), bir an konuş an, îmân etmiş büyük-küçük mü’minlerin birkaç tânesine veya daha fazlasına verilen isim. Sâhib kelimesinin…
MoreBüyü ve sihir yapan. (Bkz. Büyü) Sihir yapmak büyük günâhlardandır. Sâhir tövbe etmezse muhakkak Cehennem’dedir. (Muhammed Rebhâmî) Sâhir, sihir ile istediğini elbette yapar, sihir muhakkak te’sir eder diyenin ve inananın îmânı gider.…
MoreUyanıklık, aklı başında, şuuru yerinde olma hâli, sekr hâlinin zıddı. Tasavvufta kendini kaybetme hâlinden kurtulup, ayılma hâli. Fenâdan sonraki bekâ hâli. Sahv hâlinde olan, emirlere uygunsuz davranabilir. Ancak bu davranış, Allahü teâlânın…
MoreEmvâl-i zâhirenin zekâtını toplayan me’mûr; sâime (senenin ekserisini çayırda otlayan) hayvanların ve toprak mahsûllerinin zekâtlarını toplamakla vazîfeli kimse, zekât me’muru. Dört çeşit zekât malından ikisine yâni zekât hayvanları ile topraktan elde edilen…
MoreAllahü teâlânın, kendisinden râzı olduğu kimse. Cennetlik. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Sa’îd olanlara gelince, onlar Cennet’tedirler. (Hûd sûresi: 108) Şakîler dünyâya sarılır, sa’îdler, bâkî olana (ebedî, sonsuz olan âhirete) sarılır. (Abdülhakîm…
Moreİsteyen, yoksul, dilenci. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Sâile gelince (onu) azarlayıp koğma. (Duhâ sûresi: 10)…
MoreSenenin yarıs ından fazla, meralarda, kırlarda sırf sütleri alınmak veya üreme ve beslenmeleri için otlatılan (koyun, keçi, sığır, manda, at ve deve cinsinden olan), ehlî hayvanlar. Sâime hayvan sayısı nisâb miktârı olduktan…
MorePapazların bellerine bağladıkları ipten veya kıldan örme kaba sert ve uçları öne sarkık kuşak. Allahü teâlânın evliyâsı nı, enbiyâsını (peygamberlerini) ve ulemâsını (İslâm âlimlerini), bunların sözlerini ve fıkıh kitablarını ve fetvâları tâzim…
MoreSoy, nesil. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Ey Rabbimiz! Bizi sana teslîmde, boyun eğmekte ve ihlâsta sâbit kıl. Zürriyyetimizden bir topluluğu da sana itâatkâr ve boyun eğici kıl. (Bekara sûresi: 128) Hudâ…
MoreBayağılık, kendini aşağı tutmak. Tevâzûnun aşırı derecesi. Tezellül kötü huylardan biridir. Bir âlimin yanına câhil bir kimse geldiği zaman, âlimin ayağa kalkıp, yerine bunu oturtması ve gideceği zaman kapıya kadar yanında yürümesi…
MoreSüslemek. Dünyâ hayâtı, geçilecek bir köprü gibidir. Bu köprüyü tezyîn etmekle uğraşmayın. Hemen geçip gidin! (Hadîs-i şerîf-Mârifetnâme) Yâ Ali! İnsanları görürsün ki dünyâyı tezyîn etmeye çalışıyorlar. Sen dînini tezyîn etmeye çalış. (Hadîs-i…
MoreBir kadına kocası buğzedip (gizli düşmanlık edip) kendisinden soğuduktan sonra, kadının, kocasının sevgisini tekrar celbetmek (çekmek) için mutlak te’sir edeceğine inanarak sihir yapması. Tivele şirktir (Allahü teâlâya eş, ortak koşmadır). (Hadîs-i şerîf-Ebû…
MoreAltın ve gümüşten başka canlı ve cansız her çeşit mal. Hayvandan başka menkûl olan, taşınabilen ve kıymetli olan yâni çarşıda benzeri bulunmayan veya bulunsa da fiyatları farklı olan mallar urûzdur. Bakır tencere…
MoreYalnız başına yaşama, insanlardan ayrılarak bir köşeye çekilme. İslâm âlimleri zaman ve şartlara göre uzlet etmenin bâzan faydalı ve bâzan da zararlı olduğunu bildirmişlerdir. Mevki sâhibi olmak arzûsunu gideren en kuvvetli ilaç,…
MoreBir iş için önceden tâyin edilen zaman, târih. Taksitle mal alırken, paranın bir miktârını peşin ve geri kalanını eşit miktarlarda vâde ile ödemek için, yâhut peşinsiz hepsini belli vâdelerde eşit taksitlerle ödemek…
MoreSöz verme, söz verilen şey. Allahü teâlânın; emirlerini yerine getirenleri çeşitli nîmetlerle mükâfâtlandı racağını, karşı gelenleri ise, azâb ile cezâlandıracağını bildirmesi, söz vermesi. Buna va’d-ı ilâhî de denir. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu…
MoreMülkü olan belli ve kıymetli mal ının menfaatini bir şarta bağlamadan müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş) bütün veya belli fakîrlere Allah rızâsı için terkeden kimse. (Bkz. Vakf) Vâkıfın müslüman, hür, akıllı…
MoreTasavvuf yolunda bulunan bir kimsenin çok zikretmesi (Allahü teâlâyı anması) veya bir başka sebeb netîcesinde hâsıl olan mânevî lezzetleri tadarak rûhunun coşması, kalbinin gayr-i ihtiyârî (elinde olmadan) kendinden geçmesi, taşması hâli. Sâlikin…
Moreİdrârdan sonra çıkan, yapışkan, beyaz ve bulanık koyu sıvı. Vedî çıkınca dört mezhebde de abdest bozulur. Hanbelî mezhebinde gusül (boy) abdesti de lâzım olur. (Halebî) Hanefî, Mâlikî ve Şâfiî mezhebinde vedî, guslü…
MoreGüvenilen kimseye saklamak için verilen mal. Emânet. Vedîa söz veya hâl ile yapılan îcâb ve kabûl netîcesinde olur. Veren ve alan, diledikleri zaman fesh edebilir (vazgeçebilir). (Mecelle) Vedîa, sâhibinden izinsiz kullanılamaz; âriyet,…
More