“Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline! O, malının, kendisini ebedileştirdiğini sanır. Hayır! Andolsun ki o, Hutâme’ye atılacaktır. Hutame’nin ne olduğunu sen ne bileceksin? O, Allah’ın, yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir. Şüphesiz uzatılmış direkler arasında (bağlı oldukları hâlde) ateş onların üzerine kapatılacaktır.” (Hümeze, 104/1-9)
Alay etme duygusu insanlarda, kendini büyük görmeyle başlar; daha sonra kar-şısındaki insanı hiçe sayıp, ona tepeden bakmaya kadar gider. Kitabımız Kur’an-ı Kerim de müminlerin kardeş olduğunu beyan ederek bu kardeşliği ihlal edecek her türlü söz ve davranışı yasaklamıştır. Alay eden kimsenin gururlanıp kibirlenmesi yanında, alay etme hareketiyle mümin kardeşini incitmesi ve rahatsız etmesi de söz konusudur. Kibirlenmek haram olduğu gibi mümine eziyet de haramdır. Her iki kötülüğün neticesi olarak İslam toplumunda kardeşlik bağlarının gevşemesi söz ko-nusu olmaktadır. Zira alay ile beraber fertler arasına düşmanlık ve nefret duygusu girmekte, dolayısıyla zararı sadece iki kişiyle kalmayıp toplumsal bağların zayıfla-masına da sebep olmaktadır.
Bu cümleden olmak üzere Hucurât sûresindeki bir ayet durumu gayet güzel bir şekilde izah etmekte ve burada şöyle buyrulmaktadır:
“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Hucurât, 49/11)
Hatta söz ve davranışlarla başkasını incitmeyi sadece Müslüman olanlarla sınır-landırmak da mümkün değildir. Nitekim dinimizde korunması gereken beş temel esas olan din, can, akıl, nesil ve mal herkes için büyük önem arz etmekte ve bunlar dokunulmazlar arasında yer almaktadır. Yani İslam’da her ferdin haysiyet ve şere-finin dokunulmazlığı vardır. Ferdin manevî hayatının temelini oluşturan ırz, şeref, haysiyet, namus duyguları lekelenemez. Bu yüzden olsa gerek kitabımızda diğer dinlerin inanç ve mukaddes değerleriyle de alay edilmesi doğru bulunmamaktadır. Bu durum bir ayette şu şekilde bildirilmektedir:
“Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bil-gisizce Allah’a söverler. Her ümmete yaptıklarını böyle süsledik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir.” (En’âm, 6/108)
Bilindiği gibi toplum hayatındaki ilişkiler samimiyet üzerine kurulur. Bu sami-miyetin derecesini ölçen alet de kalptir. Hz. Peygamber (s.a.s); “Allah sizin şeklinize ve mallarınıza bakmaz. Fakat kalplerinize bakar.” (Müslim, Birr, 32) buyurmuştur. İn-sanlar, daima dış görünüşe vakıftırlar, kimsenin iç âlemini bilmek mümkün değildir. Allah katında tartılacak olan dış görünüş değil, kalplerin takvasıdır. Bu sebeple bir kimse önüne geleni horlayamaz, nazargâh-ı ilâhî olan kalbi kıracak şekilde karşısın-dakini alaya alarak küçük düşüremez.
Konumuzun başında yer alan surede de dünyada tek yüce değeri maldan ibaret sanıp, malıyla güçlü olduğunu zanneden ve bunun dışındaki değerlerle alay eden-leri Kur’an-ı Kerim kınamakta ve şöyle buyurmaktadır:
“Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline!”
Netice olarak alay etmek, kitabımızın muhtelif ayetleriyle yasaklanan davranış-lar arasında yer almaktadır. Öyleyse İslam’ın, kardeşlik bağlarını korumak için alay etmeyi kesinlikle yasakladığını bilelim ve ona göre davranalım. Allah’a ve ahiret gü-nüne inanan bir müminin insanları alaya alması, eğlence ve nükte konusu yapması asla caiz değildir. Üstelik Allah katında kimin daha hayırlı olup olmadığını bilen de sadece O’dur.