Bayburtlu Zihni kimdir? Hayatı, Eserleri ve Biyografisi

2 mins read

F. Köprülü’nün tanımıyla, “meslekten yetişmiş bir âşık olmamakla berber âşık edebiyatının bu asırdaki bütün hususiyetlerini ve temayüllerini temsil edebilen mühim bir şair” olan Bayburtlu Zihnî, medrese eğitimini Trabzon ve Erzurum’da tamamladıktan sonra İstanbul’a gitti ve bâzı ricâle sunduğu kasideler sâyesinde Dîvân-ı Hümâyûn Kalemi’nde kâtip oldu. 1826’da tekrar Bayburt’a döndü; fakat 1828 – 1829’daki Moskof istilâsı dolayısıyla Erzurum’a giderek vâli kâtipliklerinde bulundu. Bir süre sonra tekrar İstanbul’a, oradan da 1838’de hacca gitti. Tertip ettiği dîvânını 1839’da Bâbıâlî’ye takdîm edince hocalık rütbesiyle ödüllendirildi. Dîvân kâtibi olarak Akka ve Mısır’a gidip, sonraki yıllarda Karadeniz bölgesinin muhtelif yerlerinde mal müdürü olarak görev yaptı. Ünye’deki son görevinde hastalanınca Trabzon’a dönen, burada da memleket hasretiyle Bayburt yolunu koyulan şâir, menziline ulaşamadan bir handa vefât etti.

Tanpınar’ın diliyle, “her asırda mevcut olan birçok benzeri gibi taşrada, devrinin edebî muhitlerinden uzakta yetişmiş ve bu muhitlere ancak şahsiyeti tamamıyla teşekkül ettikten sonra girmiş bir aruz şairi olan Bayburtlu Zihnî sadece bu vezinle yazdığı şiirle kalsaydı, oldukça muntazam klasik tahsiline, aruz dilne sahip oluşuna ve çeşitli eserlerine rağmen şüphesiz bugün pek az hatırlanırdı. Fakat halk şiirinin an’anelerine şiddetle açık bulunan bir muhitte ve devirde yetişmesi ve şüphesiz bugün bizim bilmemize imkân olmayan başka amiller yüzünden bu aruz şairi hece veznini de kullanmış ve bu vezinle kendisini devrin en dikkata değer sanatkârları arasına koyan birkaç eser vermiştir.” dedikten sonra, bâzı manzumelerindeki şekil güzelliğiyle koşma tarzını âdeta değiştirdiğini belirtmiştir. Bunun için, “Vardım ki yurdundan ayak göçürmüş / Yavru gitmiş ıssız kalmış ocağı / Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş / Sâkîler meclisten çekmiş ayağı” dörtlüğünü örnek veren Tanpınar’a göre bu manzume, “iki ayrı koldan yürüyen zevki, hece vezni geleneğinde birleştirmeye çalışan bir tecrübedir.” Klâsik edebiyâtın konusu olan aşk hikâyelerini hece vezniyle yazdığı şiirlere yerleştirmesi hakkında ise, şâirin sanatını, kültür unsurlarını ferdî hayâtın ve bu hayâtın ârızalarının masallaştırılması ve aktarılması için kullanılmış “usta bilgiç” bir sanat olarak değerlendirir. Köprülü de onu, muhtemelen Tanpınar’ın da belirttiği muntazam eğitimi ve bir kalemiye memuru olarak bulunduğu merkezlerin, üzerindeki tesirini de gözeterek, “klasik şair olmağa özenen bir saz şairinden ziyade ara sıra âşık tarzında çok güzel şiirler yazan bir kalem şairi saymak” eğilimindedir.

 Hece ile yazdığı şiirlerinde sâde, aruzla yazdığı şiirlerinde ise ağdalı bir dil kullanan Zihnî’nin Dîvân’ı hâricinde, içinde çoğu kendi başından geçmiş ve bir kısmı nakledilmiş hâdiseler olmak üzere çeşitli hicviye, destan, koşma ve hezeliyat ürünlerinin yer aldığı Sergüzeştnâme’si ile Bayburt’un beyoğullarından birinin başından geçenlerin anlatıldığı, Hikâye-i Garîbe adlı manzûm – mensûr bir eseri bulunmaktadır.

Göktürk

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe