Eğitim sosyal yaşamın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. İnsan her an bir şeyler öğrenmekte ve öğrendiklerini kendi hayatında uygulamaktadır. İnsanoğlu ilk eğitimini önce ailesinden ve doğup büyüdüğü sosyal çevreden almaktadır. Daha sonra devletlerin müessese olarak inşa ettiği muhtelif eğitim kurumlarında veya yakın çevrelerinde bulunan değerli ve saygın hocalardan eğitim almaya ve öğrenmeye devam ederler.
Osmanlı coğrafyasında çocuklara ilk eğitimlerinin verildiği okullara Mahalle Mektebi, Taş Mektep veya Sıbyan Mektebi denilmekteydi. Bu mektepler çoğunlukla mahalle camisine bitişik kurumlardı. Hemen hemen her cami ve mescidin yanında bulunan mektepler taş binalardan oluştuğu için halk arasında bunlara taş mektep de denilirdi. Mahallede okuma çağına gelmiş her çocuk bu mekteplere devam ederdi.
Yanlış bilinenin aksine Osmanlı toplumunda eğitim ve öğretime özel bir önem verilmekteydi. Okula yeni başlayacak olan çocuklar için kendilerini ayrıcalıklı hissetmeleri amacıyla özel törenler ve kutlama alayları düzenlenirdi.
Aileler okula başlayacak çocukları için ziyafetler düzenler, mektebin hocalarına armağanlar gönderirlerdi. Aynı zamanda okulda okuyan diğer öğrencilere de şeker, simit vb. çocukların severek tükettiği yiyeceklerden dağıtılırdı. Aile sakinleri ev temizliği yapar, özel hazırlıklarda bulunurdu. Okula başlama çağına gelmiş çocuğun okula başlayacağı ilk günün dini bir güne denk gelmesine özenle gayret edilirdi. Özellikle de kandil günleri okula başlama günü olarak tercih edilmekteydi.
Evlatlarının okula başlayacağı gün hava aydınlanmadan kalkılır gerekli hazırlıklar yapılırdı. Özellikle çocuğun boynuna Kuran cüzü yazılı muska geçirilir, fesinin kurdelesine ise nazar boncuğu takılırdı. Sabahın erken saatlerinde Eyüp Sultan ve Fatih türbeleri çocukla beraber ziyaret edilirdi, dualarda bulunulurdu.
Türbe ziyaretinin hemen ardından eve dönülür ve okulun diğer öğrencileri de okula yeni başlayacak olan öğrencinin evinin önüne gelirlerdi. Başta hoca ve öğrenciler çocuğu okula aminler ve dualarla götürmek için alay oluştururlardı. Çocukların okula törenle ve alayla başlama merasimine de “amin alayı” veya “bed-i besmele” denilirdi.
Okula başlayacak olan öğrenciyi evin önünde süslenmiş bir at veya midilli bekler, çocuk bu hayvanlara bindirilir ve böylelikle tören başlamış olurdu. Alayın duacıları çocuk için dualar eder, alayda bulunan halk ve diğer öğrenciler “amin, amin” diyerek karşılık verirlerdi.
Hareket eden alayın en önünde ise atlas yastık üzerinde elifba taşınırdı. Arkasından da çocuğun okulda oturacağı minder ve elifbayı koyacağı rahleyi taşıyan birisi giderdi. Bu iki kişinin arkasından da ata binmiş çocuk takip eder, onun arkasından da mektep hocası, hocanın yardımcıları, duacılar ve aminciler giderdi. Ayrıca törene başta çocuğun ailesi, mahalle arkadaşları ve komşuları ile halktan insanlar eşlik ederdi.
Düzenlenen amin alayı okulun önüne gelince, okul hocasının yardımcıları öğrenciyi atından indirir ve elinden tutarak okula götürürdü. Okuldan içeri giren çocuk ilk önce hocasının elini öper ve daha sonra yerleştirilen minderine otururdu. Besmele ile derse başlayan hoca Arap alfabesinin ilk harfi olan “Elif”i göstererek yüksek sesle harfi adını ve telafuzunu gösterirdi. Ardından da “Bugünlük dersin ve öğreneceklerin bu kadar, unutursan kulaklarını çekerim” der ve çocuğa latifede bulunurdu.
Tören bitiminin ardından çocuğun ailesi tarafından hazırlanmış yemekler yenilir, başta hoca olmak üzere âmin alayına katılan herkese ve bütün çocuklara hediyeler ile harçlıklar dağıtılırdı.
“Amin alayı” veya “bed-i besmele” törenleri okula başlayan çocuklar için hayatları boyunca unutamayacakları bir anı olur ve kendilerini böylelikle özel hissederlerdi. Törenin herkes tarafından tatbik edilmesi ve halk tarafından alaya özel önem atfedilmesi Osmanlı toplumunda eğitimin, okulun ve ilmin ne kadar kıymetli olduğunun adeta bir göstergesiydi.
Törenle okula başlayan çocuklar için okul asla korkulacak veya tedirgin olunacak bir yer olarak görülmezdi. Böylelikle çocuklar okula severek devam eder, aldıkları eğitim ve dersler için daha istekli ve azimli olurlardı.
Amin alayları toplum olarak eğitime ve öğretime azami derecede önem verdiğimizin gerçek bir ifadesi olmuştur. Türk toplumunda öğrenmek ve öğretmek her zaman saygı duyulması gereken bir iş olarak düşünülmüştür. Eğitime bu derece hassasiyet gösteren bir toplum olmamızın neticesinde tarihe ad vermiş ve tarihi inşa etmiş çok değerli isimler yetiştirmişizdir. Toplumumuzun nezdinde eğitim ulvi ve kutsi bir iş olarak telakki edilmiştir. Erken yaşlardan itibaren insan yetiştirmeye önem veren toplumlar her zaman kazançlı çıkan, üreten ve değer yaratan toplumlar olagelmiştir. Sahip olunan bu gelenek ile büyük medeniyetler inşa edilmiştir. Eğitim ve öğretim hususunda tarihimizden çıkarabileceğimiz çok fazla ders vardır.