Türk mûsıkîsinin önemli hânendelerinden ve aynı zamanda bestekârlarından olan Bekir Sıdkı Sezgin, İstanbul Şehremini’de, Kadirî şeyhi Hâfız Hüseyin Efendi’nin oğlu olarak dünyâya geldi. İlk ve ortaöğrenimini Isparta ve Muğla’da tamamladıktan sonra 1952’de İstanbul Pertevniyal Lisesi’ne, 1953’te ise Mesud Cemil, Refik Fersan, Hakkı Dermanlı gibi isimlerden oluşan bir heyetin karşısında yüksek başarı gösterip yaklaşık 240 kişi arasından birincilikle Belediye Konservatuvarı’na girerek, 1956’da her ikisinden de mezun oldu. Dinî mûsıkî eğitimine çok küçük yaşta babasının rahle-i tedrîsinde besmele ve Sübhâneke’yle, profan müzik eğitimine ise kendisi de bir ûdî olan annesi Feride Hanım’dan ilk olarak Şerif İçli’nin “Derdimi ummâna döktüm” şarkısını meşk etmek sûretiyle başlayan Bekir Sıdkı’nın anneannesi de mûsıkî öğretmenidir. Bekir Sıdkı, kendi ifâdesiyle, beş yaşında önemli hâfız ve mevlidhanların huzurunda Kur’an’ı hatmetmiş, ilkokula ise dinî mûsıkîde yetişmiş ve bütün makamları öğrenmiş olarak başlamıştır. Dolayısıyla mûsıkî ile hemhâl olmuş bir âile çevresinde yetişmesi, bu vâdide temâyüz etmesini kolaylaştıran en önemli âmil olmuştur. Ayrıca önde gelen hâfızlardan Mevlîd-i şerîf bahirlerini meşk eden, üslûp ve klâsik repertuvar eğitimi alan, nazariyat ve edebiyat alanında da husûsî bir eğitim gören Bekir Sıdkı, müzik eğitiminin kitaptan öğrenilemeyeceğini, bu konuda en doğru yolun fem-i muhsin, yâni üstadların dizinin dibinde oturarak onlardan meşk etmek sûretiyle öğrenim olduğunu belirtmiştir.
Konservatuvar’dan sonra 1959’da İzmir Radyosu’na girerek stajyerliğinin ardından solist ses sanatçısı olan ve 1963’ten îtibâren tambur çalmaya da başlayan Bekir Sıdkı, 1965’te birinci sınıf ses sanatçısı olarak İzmir Radyosu’nda repertuvar ve üslûp hocalığı yapmış, 1974’te aynı radyo bünyesinde klâsik koro şefi olmuştur. 1975’te Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuvarı’nın Şan Bölümü’nde repertuvar hocalığına tâyin edilen ve aynı zamanda İstanbul Radyosu’nda koro şefliği ve Repertuvar Kurulu üyeliği yapmaya başlayan Sezgin, 1981’de TRT’den emekli olmuş; fakat Konservatuvar’daki görevini vefâtına kadar sürdürmüştür. Burada repertuvar ve üslûp ile yüksek lisans düzeyinde dinî mûsıkî ve seste ileri icrâ dersleri vermiştir.
Tasavvuf mûsıkîsini konserlere taşıyan öncü isimlerden olan ve kırka yakın ülkede konser veren; Türk mûsıkîsi alanında yetkin isimlerce üst noktada bir icrâ kaabiliyetine sâhip olduğu, kültürümüzün bütün verimlerini dinleyene hissettiren bir icrâ başarısını, aynı zamanda âhenk ve renk uyumunu da sağlayan bir verimle ortaya koyduğu belirtilen Bekir Sıdkı’nın sanatında dinî düşünce ve duyuşların mühim bir yeri vardır. Gerçi, klâsik Türk mûsıkîsi, tıpkı kilise korolarından neşet eden Batı mûsıkîsinde olduğu gibi dinî bir mâhiyette ortaya çıkmıştır; lâkin onun lâdinî olarak adlandırılan formlarda seslendirdiği eserlerde de bu duyarlılığın yakalanabileceğini kendi ifâdelerinden anlıyoruz: Bekir Sıdkı Sezgin’e göre, “bir yaprağın kıpırdayışında, bir telin ihtizâzında tevhidi duymuyorsanız, okuduğunuz eserde de hiçbir şeyi duyamazsınız.” O, tasavvufla da meşbû olmuş bir sanatkârdır. “Kâlbimi dolduran, tatmin eden bir şeyler oldu dâimâ; aşkla yaşadım” derken kastettiği budur. Bekir Sıdkı, Batı müziğini tanıyan bir Doğu mûsıkîşinasıdır. Aynı doğrultuda, “kendi kültürümüze yapışıp, ileri milletlerin fenniyle bunu mezcederek” toplumsal manzaramızın değişebileceğine inanması, bu pedagojik formasyonundan bağımsız düşünülmemelidir.
Özcan’dan öğrendiğimize nazaran, Yavuz Sultan Selim’e âit “Sanma şâhım sen herkesi sâdıkâne yâr olur” mısrâıyla başlayan ünlü şiirin şehnaz şarkı formundaki bestesiyle 1962’de bestekârlığa adım atan Bekir Sıdkı, ömrü boyunca, bilhassa klâsik formda ikâ mükemmeliyetine ulaştığı, yüz civârında eser bestelemiştir. Diğer yandan, 1981 – 1982 yılları arasında yirmi iki sayı yayınlanan San’at ve Kültürde Kök adlı derginin genel yayın yönetmenliği ve sanat kurulu başkanlığını yaparak bu mecrâda Türk mûsıkîsi alanında çeşitli makâle ve nota neşirleri ortaya koymak dışında, 1993 – 1994’te, Yapı Kredi Bankası Kültür Yayınları arasında neşredilen “Büyük Besteler Büyük Ustalar” ve “Güldeste” adlı kaset ve cd’lerin danışmanlığını yürütmüş, ayrıca bunların içindeki bâzı eserleri de seslendirmiştir.