Amerikalılarda en fazla nostalji uyandıran spor dalı kuşkusuz beyzboldur. Birçok Amerikalı bu oyunu (ya da bir benzeri olan Softball’u) çocukken oynamıştır ve bu yaygınlık yüzünden Beyzbol ‘ulusal hobi’ olarak da anılır. Ayrıca demokratik bir oyundur, çünkü futbol ve basketbol’un aksine beyzbol, ortalama boyu ve ağırlığı olan insanlar tarafından da oynanabilir.
Beyzbol, Amerikan İç Savaş’ı (1861-1865) öncesinde, boş arsalarda oynanan “rounders” denilen basit bir oyun olarak ortaya çıkmıştır. Oyunun ilk şampiyonları İngiltere’deki Kriket modelini örnek alarak kuralları geliştirmiş ve beyzbolu daha çok beceri ve zeka gerektiren saygın bir oyun haline getirmişlerdir. Beyzbola asıl değer kazandıran gelişme, skorlar ve kırılan rekorların takip edilmesiyle olmuştur. John Thorn’un Beyzbol Ansiklopedisi’nde belirttiği gibi “Günümüzde, rekorsuz bir beyzbol düşünmek mümkün değildir.” Büyük ihtimalle Amerikalıların çoğu Mark McGwire’ın 1998 yılında 70 ‘home run’ ile, Roger Maris’in 1961’deki 61’lik rekorunu kırdığını bilir ama Ronald Reagan’ın 1984 yılında (başkan seçmenleri kurulunda) 525 oy alarak Başkan seçildiğinde, Franklin Roosevelt’in 1936 yılındaki 523’lük rekorunu kırdığını bilmezler.
İlk profesyonel beyzbol ligi 1871’de kuruldu. 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde Amerika’daki büyük kentlerin çoğunun bir profesyonel takımı vardı. Takımlar, Milli Lig ve Amerikan Ligi olarak iki gruba ayrılmıştı. Normal sezon içinde her takım kendi ligindeki takımlarla oynardı. Her ligin şampiyonu o ligin ‘pennant’ı (flama) olarak bilinirdi ve iki pennant sezon sonunda Dünya Serisi’nde karşılaşırlardı. Bu iki takım arasında dört karşılaşmayı kazanan (toplam en çok yedi maç sonucunda) o yılın şampiyonu olurdu. Bu sistem günümüzde de devam etmektedir ancak her ligin alt bölümleri vardır ve pennant takımları bölüm şampiyonlarının sezon sonundaki play-off maçları sonunda belirlenir.
Beyzbol 1920’lerde Babe Ruth’un (1895-1948) New York Yankees’e üst üste birkaç dünya serisi galibiyeti kazandırdığı dönemde olgunlaşmaya başlamıştır. Ruth, bu sezonlar boyunca “Home Run” adı verilen – topun saha dışına atıldığı- başarılı vuruşlarla ülke çapında bir beyzbol kahramanı haline gelmişti. Zaman içinde her takım, kadrosunda çok iyi oyunculara yer vermeye başladı. Sözü edilmeye değer önemli oyunculardan biri de Brooklyn Dodgers’da oynayan ve 1947’de Amerika’da büyük liglerde yer alan ilk zenci olarak da tarihe geçen yetenekli ve cesur atlet Jackie Robinson’dı (1919-1972). (Robinson’dan önce zenci oyuncular sadece Negro ‘Zenci’ Ligi’nde beyzbol oynama imkânı bulabiliyorlardı).
1950’li yılların başında beyzbol coğrafi açıdan da yayılma gösterdi. Batı şehirleri, takımlarını kurmak için önceleri ya doğudaki takımları cazip tekliflerle çağırıyor ya da “uzantı” adı verilen takımlar kurarak oyuncu kiralıyorlardı. 1970’li yıllara kadar katı anlaşma kuralları yüzünden beyzbol takımı sahipleri bir anlamda oyuncuların da sahibiydi. Günümüzde ise oyuncular belli bir ölçüde özgürdür. Kendi seçtikleri herhangi bir takımda oynayabilirler. Beyzbol yıldızları için yapılan transfer mücadeleleri ve milyonlarca dolara ulaşan teklifler bu durumun sonucudur. Ayrıca oyuncu sendikaları ile kulüp sahipleri arasında çıkan sorunlar bazen maçların aylarca aksamasına sebep olabilmektedir. Eğer beyzbol hem bir spor dalı hem de bir işletme ise, pek çok hoşnutsuz taraftar 20. yüzyılın sonunda, işletme tarafının ağır bastığını düşünmektedir.
Beyzbol, Japonya’ya 2. Dünya Savaşı sonrası işgal döneminde Amerikan askerleri tarafından tanıtıldı ve sevildi. 1990’lı yıllarda ise Japon oyuncu Hideo Nomo, Los Angeles Dodgers takımında yıldız “pitcher” olarak görev aldı. Beyzbol aynı zamanda Küba ve diğer Karaib ülkelerinde de yaygın olarak oynanmaktadır. Amerika’da beyzbol sıralamasının en yüksek grubu olan büyük liglerde 2003 sezonuna başlayan oyucuların yüzde 27.8’i Amerika Birleşik Devletleri’nin dışında doğmuş olup Puerto Rico’yu ve 16 yabancı ülkeyi temsil etmektedirler.