Uhud Gazvesi’nden dört ay sonra Safer 4/Temmuz 625’te müslümanları üzüntüye garkeden bir olay cereyan etti. Âmir b. Sa’saa kabilesi başkanı Ebû Berâ (asıl adı: Âmir b. Mâlik) Medine’ye gelerek kabilesine İslâm’ı anlatacak kimseler göndermesini Hz. Peygamber’den rica etti. Fakat Hz. Peygamber, davetçilerin başlarına bir tehlike gelebileceğinden endişe ettiğini söyledi. Ebû Berâ’ın onların emniyetini garanti etmesi üzerine Hz. Peygamber ehl-i suffeden yetmiş kadar kurrâyı adı geçen kabileye gönderdi. Davetçiler Âmir b. Sa’saa kabilesine İslâmiyeti tanıtacak ve Kur’an-ı Kerim öğreteceklerdi. Heyet, Bi’r-i Maûne denilen kuyunun yanına varınca konakladı. İçlerinden Harâm b. Milhân adlı sâhâbî Âmir b. Sa’saa kabilesinin reisine Hz. Peygamber’in mektubunu götürdü. Bu sırada Ebû Berâ’ın öldüğüne dair bir şayiamn çıkması üzerine, elçi, mektubu Ebû Berâ’ın yeğeni Âmir b. Tufeyl’e verdi ve yanındakileri İslâm’a davet etti.
Öteden beri İslâm’a karşı olan Âmir b. Tufeyl, mektuba itibar etmediği gibi elçiyi de öldürttü. Ardından Bi’r-i Maûne’de bulunan İslâm davetçilerine saldırmak üzere kabilesinden adam toplamaya çalıştı. Ancak Ebû Berâ, davetçilere eman tanıdığını ilan ettiği için kimse onun sözüne kulak asmadı. Bunun üzerine Âmir b. Tufeyl’in Süleym kabilesinin kollarından topladığı askerler İslâm heyetine saldırarak Amr b. Ümeyye ve Ka’b b. Zeyd hariç hepsini öldürdüler. Esir edilen Amr b. Ümeyye, Âmir b. Tufeyl tarafından serbest bırakıldı. Amr Medine’ye gelirken Âmir kabilesinden yolda rastladığı ve Hz.Peygamber’in eman vermiş olduğu iki kişiyi bilmeden öldürdü.
Daha sonra Hz. Peygamber bu iki maktulün diyetini ödedi. Hz. Peygamber olayı öğrenince çok üzüldü. Çünkü İslâm davetçileri savaş maksadıyla değil, irşad için gönderilmişlerdi. Üstelik savunmasız idiler ve kendilerine can güvenliği verilmişti. Rahmet peygamberi olan Hz. Muhammed, kendisine ve ashabına yapılan haksızlık ve tecavüz karşısında bedduaya yeltenmediği halde, otuz veya kırk gün sabah namazlarında Bi’r-i Mâûne faciasına yol açan kabilelere beddua etmiştir.
Tarihçi akademisyen Murat Serdar tarafından yanıtlanmıştır.