“Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın…” (Bakara, 2/282)
İnsanların birbirleriyle yardımlaşma yollarından biri de borç alıp vermedir. Dün-ya hâlidir, birtakım nedenlerle insanlar büyük maddi sıkıntı içerisine düşebilirler. Bu gibi darlık durumlarında birbirimize borç vermek büyük önem taşır. Borç alınan para, para ile diğer maddeler ise aynı ile ödenir. Borcun karşılığında fazla bir şey verilmez. Eğer borç karşılığında fazlalık istenirse bu faiz olur. Faiz ise dinimizde haram kılınmıştır.
Dinimizde borç vermek sevaptır. İslam borç vermeyi teşvik eder. Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:
“Eğer siz Allah’a güzel bir borç verirseniz Allah onu size kat kat öder ve sizi bağış-lar. Allah şükrün karşılığını verendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).”
(Teğabûn, 64/17)
Karşılıksız yardım güzel bir davranış olduğu gibi, ihtiyacı olanlara borç ve ödünç vermek faziletli bir davranıştır. Hatta borç vermek, sadaka vermekten daha güzel sayılmıştır. Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurur:
“Mirac gecesi Cennetin kapısı üzerinde, ‘sadaka on misli sevapla karşılanır. Borç ise on sekiz misli sevap ile karşılanır’ yazılı olduğunu gördüm. Cebrail’e, ödünç vermenin sada-kadan üstün olmasının sebebi nedir, diye sordum. Cebrail; ‘Çünkü dilenci, yanında olduğu halde dilenir. Hâlbuki borç isteyen kimse ancak muhtaç olduğu için borçlanır’ diye cevap verdi.” (İbn Mâce, “Sadakât”, 19)
İnsanın meşru yoldan rızık temininde bulunması, özellikle aile reislerinin ken-dilerine bakmakla yükümlü olduğu yakınlarının rızıklarını temin için çalışması üzerlerine bir borçtur. Bununla beraber kazandıklarımızda fakirlerin ve muhtaçların da hakkının olduğunu bilmeliyiz. Zekât, sadaka ve gerektiğinde borç vererek fakir ve muhtaç duruma düşenlere yardımda bulunmalıyız.
Borç vermek suretiyle mümin kardeşimizin sıkıntısına çare olmak, İslam ahla-kındandır. Özellikle günümüzde imkânı olanların darda olan mümin kardeşlerine yardımcı olması gerekir. Bu şekilde onların sıkıntılarının giderilmesine yardımcı olunur. Daha kötü hâllere düşmelerinin önüne geçilir. Dinimizin gerektirdiği kar-deşlik ve dayanışma da bunu emreder. Borçlu olmak kolay bir şey değildir. Borç almaktan mümkün olabildiğince kaçmak gerekir. Ancak borç almak kaçınılmaz hâle geldiyse; güzel bir lisanla talepte bulunmalıdır. Borç isteme hususunda aşırı ısrar uygun olmaz. Borç verenin de gönül rızası ile vermesi esastır. Durumu iyi olup imkânı olan mümin de gerçekten darda olan kardeşine yardımda bulunmaya çalış-malıdır. Zira Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’de güzel bir yolla borç verilmesini em-reder (Bakara 2/245). Ancak imkânı olduğu halde borç vermek istemeyip yalan yere “borç verecek imkânım yok” demek de günahtır. Eğer vermeyecekse, “imkânım var; ama şu sebepten dolayı veremiyorum” diye bunu gelen insana güzelce arz etmesi uygun olur.
Borç alanlarımız da bu borçlarını çalışıp tasarruf ederek en kısa zamanda öde-meye gayret etmelidir. Verilen borçların zamanında geri ödenmesi gerekir. Aksi davranışlar borç vereni sıkıntıya düşürebilir. Veya yaptığı iyiliğe kendisini pişman ettirebilir. Böylece bir hayra da mani olunmuş olur. Elbette bu da hoş bir şey de-ğildir. Yüce Rabbimiz Kur’an’da birbirimize borç verdiğimizde bu borçları kayda geçirmemizi, yazmamızı hatta şahitler tutmamızı öğütlüyor. Bu durum elbette borç verenin ve alanın mağdur olmamasına yöneliktir. Dinimiz zarar vermeyi, zarara uğratılmayı asla hoş görmez. Ticari hayatın, insanlar arası münasebetlerin zarar görmeden devam etmesi onların haklarının zayi olmamasına bağlıdır. Bunun için borç ve alacakların yazımı ve tespiti gereklidir. Yardımlaşmada sadakat, vefa, ver-diği sözde durmak önemlidir. Müslüman, kardeşinin hakkını muhafaza etmeye dikkat etmelidir.
Müminler olarak birbirimize borçlandığımızda vaatleşelim ve yazışalım. Çünkü söz unutulabilir. Borcun iade zamanı hususunda verilen sözlerde unutma meydana gelirse ya da şüphe arız olursa Müslümanların birbirine karşı güvenleri kırılır. Bu ne-denle borcumuzu ve verdiğimizi yazmalıyız. Borç alan da veren de yazmalıdır. Borç konusunda karşılıklı olarak yazılanların teyidi, şahitle tespiti daha sonra unutma-nın, şüphe ve tereddütlerin, yanlış anlaşılmaların da önüne geçmeye vesile olacaktır. Yüce Rabbimiz borç verenin ve alanın bunu yazarak hatta şahitlerin şahadetiyle kay-da geçirmelerine büyük önem vermiştir. Öyle ki Kur’an’ın en uzun ayeti borçlanma ile ilgili olan bu ayet-i kerimedir.