“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de o bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.” (Hûd, 11/6)
Yüce Rabbimiz bu ayette insanlar dâhil bütün canlıların rızklarının kendisine ait olduğunu belirtmektedir. Yeryüzünde sürünen, hareket eden, yürüyen, sularda yüzen, gökyüzünde uçan veya başka şekillerde hareket eden büyük, küçük, görü-lebilen ve görülemeyen bütün canlıları yaratan ve rızklarını veren Allah’tır. Allah’ın güzel isimlerinden biri de çok rızk veren anlamına gelen “Rezzak”tır. Rızk verenin kendisi olduğunu belirten yüce Rabbimiz, başka ayetlerde de buna vurgu yaparak şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz Allah (rezzak) rızk verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.”
“Nice canlılar vardır ki, rızklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
“Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Allah’tan başka size göklerden ve yerden rızk veren bir yaratıcı var mı?” (Fâtır, 35/3)
Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerden de anlaşıldığı üzere rızkı veren yüce Rabbimizdir. Ancak bu yaratılan rızkı elde etmemiz bizim gayretimize bağlıdır. Yoksa bunu; nasıl olsa rızkım Allah’a aittir, benim çalışmama gerek yok, rızkım ayağıma gelecektir şeklinde anlamak yanlıştır. Bu yanlışlığın uzantılarını her ne kadar yaygın olmasa da toplumda zaman zaman görmekteyiz. Maalesef kimi insanlar Allah’a tevekkül ile rızk için gayret göstermeyi birbirine zıt gibi anlamaktadırlar. Oysaki burada herhangi bir zıtlık bulunmadığı gibi tam tersine bu iki kavram arasında ince bir uyum vardır. O da; insanın rızkına ulaşmak için elinden gelen tüm gayreti göstermesi ama sonucu Allah’a bırakıp O’na tevekkül etmesidir. Rızkı verenin Rabbimiz olması bizim çalışmadan, rızkımızın peşinde koşmadan rızkımızın ayağımıza geleceği anlamına gelmez. Tam tersine “İnsan için ancak çalıştığı vardır” (Necm, 53/39) ayeti gereğince rızkımızı temin için çalışmamız, gayret göstermemiz yine yüce Rabbimizin emridir. Bizler var gücümüzle çalıştıktan sonra sonucu Allah’a bırakır, O’na tevekkül ederiz. Canlı varlıklardan insan, rızkını kendi akıl ve iradesini kullanarak elde eder. İnsan dışındaki canlılar ise yine Allah tarafından kendilerine verilen içgüdü ile bu rızklarını ararlar ve Rabbimiz de onların rızıklarına ulaşmalarını kolaylaştırır.
Kişinin herhangi bir sebebe başvurmadan rızkının ayağına gelmesini beklemesi dinimize göre doğru değildir. Bir kimsenin çalışmadan rızkının ayağına gelmesini beklemesi miskinlik ve tembellikten başka bir şey değildir. Dinimize göre doğru olan davranış, insanın çalışarak bir iş için gerekli olan alt yapıyı yerine getirdikten sonra Allah’a tevekkül edip rızkının ve kazancının artması için dua etmesidir. Yüce Allah, her canlı için yaratılışına uygun rızk yaratmış ve canlılara rızık elde etme yollarını öğretmiştir. Biz insanlar da Allah’ın bizler için var ettiği rızkı kazanmak için yeryüzüne dağılıp çalışmak zorundayız. Yüce Rabbimiz, insanlara akıl ve ira-de, hayvanlara da içgüdü vermiştir. Bizler aklımızı ve irademizi kullanarak çalışıp kazanmak için rızkımızın peşinde koşarız. Zira Cenab-ı Hakk’ın koyduğu kanunlar bunu gerektirir. Bu anlayış doğrultusunda dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta da gerek yaptığımız işte gerekse alışverişimizde kazancımızın helal yoldan olmasına dikkat etmektir. Nitekim Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Artık Allah’ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızklardan yiyin.”
“Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin.”
Bu ayetleri aklımızdan çıkarmadan rızkımızı helal yollardan kazanmalı ve ha-ramlara sapmamalıyız.