“Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, ‘Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme’ demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi.” (Bakara, 2/102)
Dinimizde büyü ve sihirle uğraşmak büyük günahlardandır. Tarih boyunca büyü ve sihir insanların hep gündeminde olmuştur. Hepimize gizemli gelen bu konunun nasıl yapıldığı, insanlara tesirinin ne derece olduğu ve dinimizin bu konuya nasıl baktığı hep merak edilmiştir. Bu konu hâlâ da sırrını korumaktadır.
İnsanların kendilerine ait olmayan bir alana yani gayb bilgisine ulaşmak iste-meleri, başka insanları buyrukları altına alma düşünceleri ve kısaca geleceklerini öğrenme hissi bu yollara zemin hazırlamıştır.
Büyü, aldatmak, göz boyamak, oyalamak, uzaklaşmak, gönlünü çalmak, batıl şeyi hak diye göstermek ve gizli işlem yapmak gibi anlamlara gelmektedir. Başka bir ifa-deyle “tabiat üstü âlem ile bağ kurmak yahut kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanmak suretiyle bazı doğal nesneler kullanarak yapılan işler” olarak tarif edilmiştir.
Kâinatın tek sahibi, her şeye gücü yeten ve her şeye hükmeden âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Adından da anlaşılacağı gibi o her varlığı terbiye eden yani ona görev-lerini öğretendir. Şimşek, gök gürültüsü, arı, inek, kuşlar ve taşlar hep O’nun em-riyle hareket ederler. Ne güneş ne de başka bir varlık O’nun emrine karşı gelemez. O’na karşı gelen tek varlık yaptıklarından sorumlu olan insanlar ve cinlerdir.
Hem insanlar hem de cinler tarih boyunca semavatın gizli sırlarına vakıf olmak istemişler ve bu yolla diğer canlıları egemenlikleri altına almayı amaçlamışlardır. Bir zamanlar cinler korunan yerlerden bilgi çalmak için çabalarken, insanlar da hem cinlerden hem de başka varlıklardan istifade ederek menfaat sağlamışlar ve sağla-maya devam etmektedirler. Bu menfaat yollarından biri de büyüdür. Büyüde araç olarak ruhlar, cinler, şeytanlar, canlı veya ölmüş bazı hayvanlar, cisimler, şekiller hatta adların bile kullanıldığı bilinmektedir. Büyü, sonsuz güç sahibi Rabbimize karşı bir meydan okuyuştur. Ayrıca Allah’ın dışında bir güç ve gizli bir kudretin varlığını kabul etmektir. Bu ise tamamıyla şirktir. Bu yüzden bütün çeşitleriyle büyü dinimizde yasaklanmıştır.
Bakara suresindeki bu ayette karı-kocanın arasını açacak bilgilerin varlığından söz edilmektedir. Aynı zamanda bir kısım insanların bu işle uğraşarak kendilerini değersiz bir şeyle mahvettikleri ifade edilmektedir. Konu ile alakalı Felak ve Nâs surelerinde ise düğümlere üfleyenlerden ve insanların kalplerine vesvese verenler-den bahsedilmiştir. Büyü ve sihir ile alakalı verilen bu bilgilerin yanında bizim için en önemli bilgi, büyünün Allah’ın izni olmadan kimseye zarar veremeyeceğidir. Bu itibarla büyü ile uğraşan ve büyücüden medet uman insanlar, yaptıkları güzel işlerin boşa gideceğini ve ahiretten nasiplerinin olmayacağını bilmelidirler.
Büyünün Rabbimizin gücü karşısında hiçbir değeri yoktur. Öyleyse ne büyüden medet ummalı, ne de büyü yapıldığı gerekçesi ile böyle insanlara gitmeliyiz. Bizim tek sığınağımız Rabbimizdir. O bize yeter, O ne güzel bir dosttur. “Âyetü’l-Kürsi”, “Nâs”, “Felak” ve “Fatiha” surelerini bol bol okuyarak bu tür eylemlerden Rabbi-mize sığınalım.