Türk matematikçiliğinin büyük ismi Cahit Arf, Selanik’te doğmuştur. Balkan Savaşı’nın patlak vermesi üzerine, âilesiyle berâber İstanbul’a gelmiş, Beşiktaş Sultânîsi’nde başlayan eğitimi, Millî Mücâdele’nin îlânıyla Ankara’ya taşınmaları üzerine yarım kalmıştır. Önce tekrar İstanbul’a dönen ve oradan İzmir’e taşınmaları sebebiyle ortaöğrenimini İzmir Sultânîsi’nde tamamlayan ve 1926’da Fransa’ya lise tahsili için gönderilen Cahit Arf, burada St. Louis Lisesi’ni bitirdikten sonra, 1928’de, Türkiye’ye gelir ve bu sırada Maarif Vekâleti’nin açtığı yurtdışı eğitim sınavına, İzmir Sultânîsi’nin kendisini aday göstermesi üzerine katılıp kazanır ve tekrar Paris’e dönerek École Normale Supérieure’da yükseköğrenime başlar.
1932’de buradan mezun olduktan sonra, Bakanlığın doktora yapması yönündeki talebini reddederek İstanbul’a gelen ve Galatasaray Lisesi’nde öğretmenlik yapmaya başlayan Cahit Arf, üniversite reformu sırasında, doçent adaylığı teklifiyle çağırılması üzerine İstanbul Üniversitesi Matematik Kürsüsü’ne geçmiş ve 1937’de doktorasını yapmak için Göttingen Üniversitesi Matematik Bölümü’nde Helmut Hasse’in öğrencisi olmuştur. 1938’de, matematik literatüründe Hasse – Arf Teoremi olarak adlandırılacak birtakım sonuçlar elde ettiği doktorasını tamamlayıp İstanbul Üniversitesi’ne dönen ve 1943’te profesör, 1955’te ordinaryüs profesör olan Arf, bu zaman zarfında ABD’deki Maryland Üniversitesi’nde misâfir profesör olarak çalışmış, Mainz Akademisi’nin muhabir üyeliğine seçilmiştir. 1962 – 1963’te Robert Kolej’de çalışan ve 1964 – 1966’da araştırmalarını sürdürmek için Princeton’daki Institute for Advanced Study’de bulunan Cahit Arf, 1967’den îtibâren ODTÜ Matematik Bölümü’nde çalışmaya başlamış, 1980’de kendi isteğiyle buradan emekli olmuştur.
Cahit Arf, 1941 yılında Crelle dergisinde neşrettiği ve matematikte “kuadratik formlar” olarak bilinen birtakım değişmezler hakkındaki çalışmasında, söz konusu formları sınıflandırıp dünya matematik literatürüne “Arf invariantları (değişmezleri)” adıyla geçecek olan değişmezleri inşâ etmiş, cebirsel ve diferansiyel topoloji ile geometride hâlâ yerini koruyan bu yayınıyla dünyâ çapında tanınmıştır. 1945’te ise, sınıflandırma problemlerinin yüksek boyutlu uzaylarda bulunan tekil eğrilere uygulanmasıyla ilgili bir matematik meselesini ele alıp tamamıyla çözmüş, problemi çözerken gözlediği ve “karakteristik halka” adını verdiği halkalar, 1949’da konuyla ilgili makâlesinin Proceeding of London Mathematical Society’de neşrinden sonra matematik literatürüne “Arf halkaları” adıyla girmiştir. M. Bilan’dan öğrendiğimize göre, Cahit Arf, 1980’den îtibâren, 19. asrın büyük matematik âlimi Bernhard Riemann’ın adıyla, Riemann Hipotezi olarak bilinen probleme eğilmiş, bu Alman matematikçinin Zeta fonksiyonu olarak tanımladığı problemin sağlaması için inşâ ettiği Arf – Zeta fonksiyonu ile bu sağlamayı başarmış; fakat onun, diğer basamaklara ilişkin çalışmalarında hangi aşamaya geldiği bilinmiyormuş.
1985 – 1989 yılları arasında Türk Matematik Derneği’nin başkanlığını yürüten ve vefâtına kadar TÜBİTAK’ın Marmara Araştırma Merkezi’nde matematik çalışmalarını sürdüren Arf, ilk çalışmalarından îtibâren cebir, sayılar kuramı, elastisite kuramı, mühendislik matematiği ve analiz gibi farklı matematik kollarında özgün sonuçlara ulaşacağı ve literatüre kendi adıyla geçecek olan ilmî çalışmalarıyla temâyüz etmiştir. İnönü Ödülü (1948), TÜBİTAK Bilim Ödülü (1974) gibi ödüllerin sâhibi olan bu büyük matematikçi, İTÜ, KTÜ ve ODTÜ tarafından fahrî doktoralarla onurlandırılmış; 1993’te Türkiye Bilimler Akademisi’nin şeref üyeliğine seçilmiş, 1994’te Fransa’dan Commandeur des Palmes académiques nişanını almıştır.
“Matematik tümevarımsal bir bilimdir ve bu tümevarımsal bilim sonsuz kümeler için geçerli. Bu sonsuzlukları tümevarımsal bir şekilde kavrıyoruz ve kavradığımız zaman da o sonsuzluğu hissediyoruz. Ve bu bize mutluluk veriyor, çünkü ölümü unutuyoruz… Herkes ölümsüz olduğunu hissettiği alanda çalışmak ister. Ben de matematikte kendimi ölümsüz hissettim” diyen ve matematiğe, İzmir Sultânîsi’ndeki matematik öğretmeni Nazmi İlter’in ilgisiyle bağlanan Cahit Arf, D. Çoker’in alıntılayarak aktardığı özyaşamöyküsünde ilmî kariyerini özetledikten sonra bir bilim insanı için manifesto kabûl edilebilecek umdeler va’z etmiştir: Ona göre, ezberden kurtulmak ve anlamaya çalışmak gereklidir ve bilim, bilgiyi sınıflayıp kavramlar hâline getirdikten sonra bunları sebep – sonuç ilişkileriyle düzenlemekten doğar. Bilimin yeşermesi için onunla uğraşanların sağlıklı bir muhiti olması gerektiğine inanan Arf, toplumun büyük kalabalıkları dalkavukluk ve bağnazlığa batmışsa orada bilim adamı için sağlıklı bir atmosferin yaratılamayacağını; belli bir refah seviyesine ulaşamamış bir toplumda düşünceden ziyâde ihtiyaçların ön plâna geçeceğini, insanların düşünmeye başlayabilmeleri için refah seviyelerinin yükselmesi gerektiğini belirtmiş; bilim adamlarının her tür kayıttan âzâde olarak emir almamalarının lüzumlu, özgürce üretmek için de muhtaç kalmamalarının zorunlu olduğunu ifâde etmiştir. Bununla birlikte, toplumun haylazlık baskısı güçlü olduğundan ve fazla imkânların insan tabiatını kaydırabileceği gerçeğinden hareketle, bilim adamının zengin de olmaması lâzım geldiğini söylemiştir.
Türk matematikçiliğinin bu büyük ismi, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda medfundur.
Göktürk Ö. Çakır