“Onlar, şöyle diyenlerdir: Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir! Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.” (Furkan, 25/65-66)
Cennet, iman edip salih amel işleyenlere vaat edilen sonsuz nimet, mükâfat ve ebedî mutluluk; Cehennem de dünya hayatında iman etmeyenlerin sürekli olarak, iman ettiği halde sâlih amel işlemeyen kimselerin de günahları ölçüsünde cezalan-dırılmak üzere kalacakları pişmanlık, ceza ve azap yurdudur.
Müslümanlar olarak bizlerin Rabbimizin rahmet ve merhametinden ümitvar ol-mamız gerektiği gibi O’nun azabından da korkmamız, ürpermemiz ve hayatımızı bu ümit ile korku arasında sürdürmemiz gerekir.
Ümitvar olabilmemiz için kendimize düşen bütün görevleri yapmamız yani, iman edip sâlih ameller işlememiz, haramlardan, kötü olan söz, fiil ve davranış-lardan uzak durmamız, günahlarımız için de pişmanlıkla tövbe edip hâlimizi ıslah etmemiz ve Allah’a yönelmemiz gerekir.
İnsanın yaratılışında ümitsizliğe düşme duygusu vardır. Kur’an’da “yeis yani Allah’ın rahmet ve mağfiretinden ümit kesilmemesi” istenmiştir. Allah, hiç kimseye suçu olmadan azap etmez. Fakat Allah’ın azabından korkma-mız da gereklidir. Çünkü Allah’ın azabı; büyük, alçaltıcı, şiddetli, korkunç, sert ve çök kötü bir azaptır. Cehennem azabı, inkârcılara ve Allah’a kulluğun gereklerini yapmayan günahkârlara verilen bir ceza ve ilâhi adaletin de gereğidir. İşte biz, inkâr, isyan ve zulüm sebebiyle Allah’ın cezalandırmasından korkarız.
Fakat bizi ümitsizliğe düşüren korku gibi söz, fiil ve davranışlarımız üzerinde etkisi bulunmayan korku da makbul değildir. Makbul olan korku, sahibini Allah’ın rahmet, mağfiret ve nimetlerinden ümitsizliğe düşürmediği gibi günah ve kötülük-lere dalmasına da engel olan korkudur.
Cehennem ve azabı Kur’an’da ve Peygamberimiz (s.a.s)’in hadislerinde ayrıntıla-rıyla açıklanmış ve biz müminlerin cehennemi ve azabını hak edecek davranışlardan kaçınmamız için azami çabayı göstermemiz öğütlenmiştir.
Kur’an’da bedeni etkileyen yakıcı ateşler, dondurucu ya da kaynar sular, demir topuzlar, ateş yalaklar, örtüler, zakkum, dikenli ağaçlar, katranlar, kelepçeler vb. cehennem azabının pek çok çeşidi olarak haber verilmiştir. Cehennem azabının ve özellikle ateşinin; büyük, alçaltıcı, acıklı, şiddetli, sürekli ve kötü bir azap olduğu bildirilmiştir. Ruhlara şiddetli ıstırap ve tasa kaynağı olan bir başka azap ise; suçlu-ların Allah’ı görememeleri, Allah’ın onları azarlaması, onlarla konuşmaması ve yüz-lerine bakmamasıdır.
Cehennem hayatıyla alakalı olarak geçen acı, ıstırap, azap, ateş vb. şeyler bu dünyadakilere benzemez. Bunların içyüzünü bilmemiz de mümkün değildir. Bizim için cennet garanti, cehennemden kurtuluşumuz kesin olmadığına, bunlar inanç ve yaşayışımıza bağlı olduğuna ve ölüm de her an gelebileceğine göre; her anımızı müslümanca geçirmeli, az sonra ölecekmişiz gibi ahirete hazır olmalıyız.
Hadislerde bizi cehennem azabından uzaklaştıracağı bildirilen abdest, namaz, oruç, sadaka, tövbe, istiğfar ve çokça dua ile cehennem azabından ve özellikle ce-hennem ateşinden sakınma yollarını aramalıyız.
Bu ayette de Rabbimiz üzerimize düşen farz ve nafile görevleri yapıp, gücümüz yettiğince haramlardan kaçınmakla birlikte en çok yapacağımız duanın “Ey Rabbi-miz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır” şeklinde olması gerektiğini bize öğret-mektedir.
Çeşitli ayet ve hadislerde her türlü zarar, bela, afet, musibet ile şeytanın ve kötü insanların şerrinden Allah’a sığınılması emredilmiştir.
Öyleyse ibadet ve gayretlerimize devam etmekle birlikte daima “cehennem aza-bını bizden uzaklaştırması için” merhameti sonsuz olan Rabbimize dua edelim. Çünkü cehennem çok kötü bir durak ve konak, azabı da sürekli bir helaktir!
Yegâne sığınağımız ve kendisine sığınanları koruyabilecek olan sadece Allah’tır. Peygamberimiz (s.a.s) pek çok şeyin yanında cehennem azabından Allah’a sığınmıştır. Peygamberimiz (s.a.s)’in en çok ettiği duayı biz de çokça edelim:
“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.” (Bakara, 2/201)