“Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, ‘Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım’ sözü kesinleşti.” (Hûd, 11/118-119)
Yüce Rabbimiz, insanları en güzel şekilde yaratmış, akıl ve irade gibi üstün özel-liklerle de donatmıştır. Bu akıl ve irade sayesinde bizler hak ile batılı, doğru ile yan-lışı ayırt ederiz ve ona göre hayatımıza yön veririz. Bunun sonucu olarak bizler ya Rabbimizin rızasını elde ederiz ya da cezaya çarptırılırız. Yüce Rabbimiz; “ Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?” (Beled, 90/8-10; bk. İnsan, 76/3) buyurarak bizlere iki yol gösterdiğini beyan etmektedir. Bu yollar hayır ve şer yollarıdır. Biz de bu iki yoldan birini kendi akıl ve irademizle seçer ve ona göre bir hayat tarzı oluştururuz. Başlangıçta insanlar, tevhit inancına bağlı tek bir ümmet idi (Yunus, 10/19). Ancak insanlar zamanla değişik sebeplere bağ-lı olarak çeşitli millet ve gruplara ayrılmışlardır. Eğer yüce Allah dileseydi hepsini İslam üzerinde birlik ve beraberlik hâlinde tutardı, ihtilafa, anlaşmazlığa, bölünüp parçalanmaya izin vermezdi. Akıl ve iradenin gereği olarak, kimin nasıl hareket edeceğini sınamak için hepsine tevhid inancını ve doğruluğu emretmekle beraber, kendi tercihlerine dolayısıyla da ihtilaflara imkân bırakmıştır.
Yüce Rabbimiz, cinlerin yaratılış gayelerinin de insanlar gibi: “Allah’a kulluk” ve “ibadet” olduğunu haber vermektedir (Zâriyât, 51/56). Dolayısıyla yüce Allah’ın teklif-lerine cinler de insanlar gibi muhataptır.
Şüphesiz yaratılış gayesine uygun davranan mümin cinler olduğu gibi, Allah’ı inkâr eden, Peygamberlere tabi olmayan inkârcı cinler de vardır. İlahi teklifler kar-şısında Allahu Teâlâ’ya ilk isyan eden İblis’in de cinlerden olduğu bildirilmektedir.
Bu ve benzeri ayetlerden cinlerin de insanlar gibi hiçbir zaman “kitapsız” ve “peygambersiz” bırakılmadıklarını, Hz. Âdem (a.s)’den beri gönderilen bütün pey-gamberlerin, aynı zamanda cinlerin de peygamberi olduklarını, dinlerinin ise pey-gamberlerin tebliğ ettikleri tevhid dini olan “İslam” olduğunu anlıyoruz. Zaten yüce Allah, peygamber ve kitap göndermeden hiç kimseyi sorumlu tutmayacağını, azap etmeyeceğini açıkça ifade etmektedir (İsrâ, 17/5).
Cennet ve cehennem var olduğuna göre bu ikisi, ayet-i kerimede de belirtildiği gibi insanlar ve cinlerin günahkârlarıyla doldurulacaktır. Bu sebepledir ki kimi in-sanlar ve cinler hakka yönelecek ve bunun karşılığını alacak, kimileri de heva ve hevesine uymak suretiyle bunun karşılığını görecektir. İşte ayette bu gerçek vurgu-lanmıştır.
Allah’ın emirlerine sadece biz insanlar değil, bizim gibi cinler de muhataptır. Onlardan Müslüman ve salih olanlar olduğu gibi hak yoldan sapanlar, salih olma-yanlar ve ayrı ayrı yollar tutanlar da vardır (Cin, 72/11). Nasıl ki biz insanlardan haktan sapanların varacağı yer cehennem ise, cinlerden de inanmayanların, haktan sapanların varacağı yer açıklamaya çalıştığımız ayette de belirtildiği gibi cehennem olacaktır. Nitekim başka bir ayette de; “Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.” (Cin, 72/15) buyurulmaktadır.
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56) buyuran yüce Rabbimiz, insanları ve cinleri kendisine kulluk konusunda imtihana tabi tutmak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. “O, hanginizin daha güzel amel yapaca-ğını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır…” (Mülk, 67/2) buyurularak imtihana tabi tutulacağımız gerçeği vurgulanmaktadır. İşte bu imtihan neticesinde Rabbimizin emirlerini yerine getirmeyerek başarısız duruma düşenler sonuç itibariyle cezaya çarptırılacaklardır. Bunlar ister insanlardan olsun ister cinlerden olsun fark etmez. Açıklamaya çalıştığımız ayetin devamında buna işaretle; “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.” buyu-rularak cehennemin insanlardan ve cinlerden doldurulacağı belirtilmektedir.
Şu halde bizler kendi hür irademizle doğruyu ve hayrı seçmeli ve sonuç olarak da cehenneme girmekten kurtulmaya çalışmalıyız.