Bütün dinsel inançların temelini oluşturan ve genellikle aşkın bir varlığa ya da varlıklara inanma şeklinde tezahür eden üstün güç ya da güçlere yönelik inanışlar dinlerin en temel özelliklerindendir. İnsanın aşkın bir varlığa/varlıklara inancının temelleri çeşitli açılardan açıkla nabilir. Örneğin insanın, yaşadığı çevrede birilerine sığınma, yardım dileme ya da yakarma duyguları taşıyan bir varlık olması da doğaüstü aşkın bir varlığa inanıp bağlanma duygusuyla yakından ilişkilidir. Her ne kadar akıl ve yetenekleriyle yaşadığı çevrede otoriter bir yapı kur muş olsa da insan, sıklıkla karşılaştığı sorunlarla acziyet içerisine düşer; güçlü bir elin içinde bulunduğu çaresizlik ortamından kendisini çekip çıkarmasını, himaye etmesini ister. Yaptığı yanlışlıklar nedeniyle içine düştüğü vicdan azabını hafifletecek, pişmanlığını duyarak kendisini af fedecek bir gücü arzular. İnsanın bütün bu duygularını yalnızca içinde bulunduğu maddi alem çerçevesinde kalarak tatmin etmesi mümkün değildir. Zira her insan, yaşamında maddi hiçbir güç ve kuvvetin güç yetiremeyeceği, yardımcı olamayacağı olaylarla ya da duygu yükleriyle yüz yüze gelebilir. Bütün bu durumlar, içinde yaşadığı maddi alem gibi sınırlı olmayan bir üstün güce; madde alemine, duygu ve düşüncelere; her şeye egemen olan bir aşkın varlığa insanın inanıp yönelmesini zo runlu kılmaktadır. Nitekim Kur’an, tevhide inanmayan insanlardan bahsederken zaman zaman onların çaresiz kaldıklarında Allah’a yöne lip ondan yardım dilediklerine ancak feraha çıktıklarında yeniden in kar ve şirk ortamına döndüklerine dikkat çeker. Böylelikle Kur’an, ina nan ya da inanmayan bütün insanların, gücünde sınır olmayan yüce bir varlığın himayesine sığınma ve onun yardımını dileme duygularını taşı dığını vurgulamaktadır.
Üstün güç/güçler metafizik bağlamdaki ilah! bir varlık ya da var lıklar olabileceği gibi, yaşanılan evrene ait herhangi bir obje, nesne, şa hıs ya da evrensel düzlemde etkili olduğuna inanılan bir ilke de olabilir. Dinlerin inanç ve ibadet sistemlerinde yer verilen üstün güç ya da güç ler genellikle tanrı veya tanrılar şeklinde karşımıza çıkar. Bununla birlik te yarı tanrısal ve ruhsal varlıklar, ata ruhları ve benzeri doğaüstü unsur lar da üstün varlıklar olarak tazim görebilir. Ayrıca Çin dinsel gelenekle rinde yer verilen Yin-Yang prensibi ve Hint dinlerinde önemli bir yer tu tan Karma (Dharma) doktrini gibi tanrısal güce sahip bir evrensel sistem de her şeyi kuşatan üstün bir güç olarak karşımıza çıkabilir.
Teizm tanrı ya da tanrıların doğaüstü üstün güçler olarak algılan dığı geleneklerdir. Bunlardan monoteist ya da tektanrıcı dinler insanla rın yaşamlarında yer verdikleri ya da verebilecekleri diğer üstün güçleri reddederek bir tek üstün gücün, yani bir tanrının varlığının kabul edil mesini ön plana çıkarmıştır. Örneğin İslam’da dinin temel öğretisi “Al lah’ın tek ilah olarak kabul edilmesi” mesajı ile ifade edilmektedir. Bu mesaj, Allah’ın tek ilah olarak kabul edilmesi ve bu konuda ona hiçbir şeyin denk tutulmamasıdır. İslam, insanlarca Allah’ın dışında ya da Al lah’la birlikte başka unsurların da üstün güç edinilmesini uygun görmemekte ve insanın yaşamında yalnızca Allah’ı ilah olarak kabul etmesini şart koşmaktadır. Benzer şekilde Yahudilikte de Tanrı’dan (Yahve’den) başka tanrılar edinmemek ve puta tapmamak Musa’ya verilen on temel emirden birisi (ve en önemlisi) olarak görülür.
Dinlerde üstün güç olarak inanılan tanrısal varlık bazı dinlerde ise düalist ya da politeist bir bağlamda düşünülür. Düalist ya da iki tanrıcı dinler genellikle iyi ve kötü düalitesi çerçevesinde bir iyilik bir de kötü lük tanrısının varlığını kabullenir; ancak kötülükten sakınmak amacıyla iyilik tanrısına tapınmayı esas alırlar. Çoktanrıcı geleneklerde ise insan yaşamından iyi ve kötü nitelikleri temsil eden bazen sayısız oranda tan rısal varlığın mevcudiyetine inanılır; hatta böylesi inanç sistemlerinde bunların yanında çeşitli doğal varlıklar, gök cisimleri, hatta krallar ve yöneticiler gibi insanlar da üstün varlıklar kategorisindeki yerlerini alır lar. Nitekim Eski Mısır, Roma, Babil ve Eski İran geleneklerinde kraliyet hanedanlarının -çoğunlukla yaşamları esnasında- bir şekilde tanrısal lıkla ilişkilendirilmiş oldukları bilinmektedir.
Çeşitli dinler tanrı evren ilişkisi ya da tanrı insan ilişkisi açısından birbirinden farklılıklar gösterir. Örneğin başta İslam ve Yahudilik olmak üzere birçok dinde tanrı yaratıcı bir güç olmanın yanında evreni ve insa nı yöneten ve yönlendiren bir üstün varlık olarak da düşünülür. Bu bağ lamda vahiy ve peygamberlik inançlarına yer verilir. Ancak bazı inanç sistemlerinde tanrı, yalnızca yaratan, var eden bir güç ya da bir ilk ne den/müsebbib olarak görülür. Bu bağlamda tanrı var etme sonrası, aş kınlığından dolayı evrenden ve insandan bir bakıma elini çekmiş bir de us otiesus’tur. Evren ve insanla ilgili olarak ise bu inanç sistemlerinde, ya insanın akıl yoluyla hakikati kavraması düşünülmüş ya da bazı yarı tanrısal veya ikinci dereceden tanrısal varlıklar aracılığıyla yüce tanrı ile irtibat kurulması hedeflenmiştir. Cahiliye dönemi Arap dini olarak da adlandırılan İslam öncesi geleneksel Arap inancı ile çeşitli deist gele nekleri bunlara örnek olarak verebiliriz.
Benzer şekilde inanılan tanrının sıfatları konusunda da dinler ara sında çeşitli farklılıklardan söz edilebilir. Genellikle çoktanrıcı dinlerde tanrılar, insanın tecrübe dünyasından hareketle insan biçimli ve insan nitelikli varlıklar şeklinde tanımlanır.
Prof. Dr. Şinasi Gündüz