Altay Türkleri’nin ilk ressamı ve Uzak Asya’da Türkçülüğün Stalin dönemi şehitlerinden olan etnograf Çoros Gurkin, sonraları Gorno Altay adıyla, Altay Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti olacak Ulalu Curt’a bağlı Caş Tura’da dünyâya gelmiştir. 1897’de Etnograf ve Türkolog Andrey Viktoroviç Anohin’in teşvikiyle Petersburg Resim Akademisi’ne girmek için müracaat eden fakat geç kaldığından bu talebi geri çevrilen Gurkin, aynı dönemde Rus peyzaj ressamı İvan Şişkin’le tanışarak onun evinde kalmış ve bu zaman zarfında öğrencisi olmuştur. Gurkin, 1899’da sınavsız olarak Akademi’ye kabûl edilmiştir.
1905’ten îtibâren Onos’ta yaşamaya başlayan ve 1906 – 1917 yılları arasında sanatının en verimli dönemini geçirerek pek çok resim yapan Gurkin’in ilk sergisi de 1907’de Tomsk’ta açılmış ve burada yüz elli altısı satılan üç yüzden fazla resmi yer almıştır. 1910 – 1915 yılları arasında Tomsk, Krasnoyarks, İrkutsk ve Barnaul’da yeni sergiler açan Gurkin, sâdece ressam olarak değil, yazarlığıyla da temâyüz etmiş bir isimdir. Gurkin hakkındaki bilgileri derlediğimiz İ. Dilek’in makalesinde belirttiğine göre o, hayatı boyunca milleti için mücâdele etmiş, fırçası gibi kalemini de Altay Türklüğünün kültürüne adamıştır. Kendi ifâdeleriyle, gönlünün ve iyi düşüncelerinin tamamını Altay halkına adayan ve onun istikbâline inanan Gurkin, 1919’da kaleme aldığı bir yazıda, “Benim, ressamın asıl görevi Altayların hayatını araştırıp, toplamaktır. Efsaneleri, destanları, sanat eserlerini toplayarak, değerlendirip, zenginleştirmektir. Altay’a bir müze ve okul açılmalıdır. Kamların yaşatmaya çalıştığı fakat yok olmakta olan inançlar, adetler araştırılmalıdır” diyerek, bu yolda bir etnograf gibi çalışmaktan da geri kalmamıştır.
1917 Komünist İhtilâli’nden sonra bu hareketi Altay’ın geleceği için güven verici bulmayan ve Sibirya’daki bütün Türkleri içine alacak Karakorum adlı bir devlet kurmak üzere küçük bir ordu teşkîl ederek milliyetçi bir mücâdele başlatan Gurkin, ne yazık ki başarılı olamamış; fakat bu mücâdeleyle ilgili az sayıda yayında bandit, yâni eşkıya olarak nitelendirilmesine rağmen Altay Türkleri nezdinde bir önder olarak kabûl edilip yücelmiştir.
Bu hareketin netîcesinde “halk düşmanı” îlân edilerek 1919’da vatanından ayrılmak mecbûriyetinde bırakılan, önce Moğolistan menfâsına ve oradan da 1921’de Tuva’ya giden Gurkin, 1926’ya kadar Altay’a dönememiştir. Söz konusu yıl içinde, o zamana dek derlediği Altay folkloruna dâir anlatıları şâir G. Vyatkin’le birlikte Altay Masalları başlığıyla Rusça olarak Novosibirsk’te neşretmiş ve Moskova’da iki büyük sergi açmıştır. 1931’de N. İ. Çevalkov’la birlikte bir resim okulu kuran Gurkin’in çeşitli teknik ve ebatlarda yaptığı, tabiat unsurlarının ağırlıklı olarak işlendiği ve bilhassa çoğu Altay kültürüne, hayâtına ve ideallerine hasredilmiş, sembolik bir anlatımın tercih edildiği 4000 civârında resmi olmakla birlikte, şüphesiz bunların içinde en önemlisi, ölümüne de sebep olacak olan, Han Altay adlı tablosudur.
Gurkin, bu tabloyu ilk defa 1907’de, bulutlarla kaplı “mönkü”leriyle haşyet ve heybet timsalleri hâlinde göğe yükselen ve destan kahramanlarının tulgalarını temsil eden “tayga”ların içinde, Altay’ın mânevî koruyucusu ve hürriyet remzi olarak bir kayaya konan “mürküt”, Altay Türklüğünü sembolize eden büyük karagay ağacı ve onun yanında Altay’ın gençliğinin ve geleceğinin simgesi üç fidanla işâret edilen millî ve pastoral bir simgeciliğin ürünü olarak çizmiş; fakat 1936’da resmi tekrar ele alırken yaptığı değişikliklerde aynı umûdu sergileyememiştir. İ. Dilek’in, V. İ. Edokov’dan naklen iki tablo arasındaki sembolik farkları izâh eden bir Altay Türk’ünden öğrenip aktardığına göre; bu yeni versiyonda tabiat daha bulanık ve pusludur. Altay hürriyetinin remzi olan mürküt ve istikbâlin ümit kaynağı olan fidanlar görünmemektedir. Büyük karagay ağacı, yâni Altay Türklüğü zayıflamış, canlılığını yitirmiş ve yanına bu mübârek toprakların ortağı olarak çıkıveren Ruslar’ı temsîlen yeni bir ağaç eklenmiştir.
Çoros Gurkin, eski faaliyetlerini de unutmayan Sovyet ideolojisinin kâtilleri tarafından Pantürkizm suçlamasıyla “halk düşmanı” îlân edilerek katledilmiş, Stalin döneminin kurbanları listesine milletimizin verdiği pek çok isimden biri olmuştur. Şâir A. Adarov’un, “Altay’ın güzelliklerini kim böyle övmüş? / Hangi şâir böyle şarkılar bulmuş?” diyerek yücelttiği ve onun gibilerin varlığıyla halkın ölümsüzleşeceğini söylediği Gurkin, bugün de Altay Türklüğü için önemli ve sembol bir isim olarak yaşamaktadır.
Göktürk Ö