“Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Neml, 27/88)
Kur’an-ı Kerim’deki âyetlerin bazısı iman esasları, bazıları başta namaz, zekât, oruç gibi ibadetler hakkındadır. Bazıları ise, kıyametin kopması ve o anda meydana gelecek olaylar ve ahiret hayatı ile ilgilidir. Bazıları dinin emir ve yasaklarını bil-dirmekte, diğerleri ise ilahî dinlerin temelini oluşturan ahlaki prensipleri ihtiva et-mektedir. O âyetlerden bir kısmı, geçmiş milletlerin veya peygamberlerin başlarına gelenler ve bu olaylardan alınması gereken dersler hakkındadır. Yine bazı ayetlerde ise, kâinat ve kâinatın düzeni ve işleyişi hakkındadır.
Bütün bunlardan bahsetmekle beraber hiç şüphesiz ki Kur’an ne bir tarih, ne bir ekonomi ve ne de bir fen kitabıdır. Kur’an; Allah Teala tarafından tüm insanlığın kurtuluşu, hidayete ermesi, dünya ve ahiret saadetini sağlamak için gönderilmiş, dinin genel prensiplerini içerisinde barındıran, sağlamlığını koruyarak kıyamete ka-dar varlığını devam ettirecek olan ilahî bir kitaptır.
Durum böyle olmakla beraber Allah Teala kendi dilediği kadar Kur’an-ı Kerim’de diğer konuların yanında kâinat, kâinatın düzeni ve işleyişi hakkında da ayetler göndermiştir. Yüce Allah, kâinatla ilgili olarak Kur’an’da gece ve gündüzün yaratılması ve birbiri ardından gelmesi, bunun hikmeti, ayın ve güneşin hareketleri, yıldızlar, yeryüzü ve gökyüzü, nehirler, denizler ve dağlardan haberler vermektedir. İşte bu ayetlerden bir tanesi olan yukarıda metni ve tercümesi verilen ve Karınca suresi an-lamına gelen Neml suresi 88. ayette Allah Teala dağlardan ve dağların yürümesinden bahsetmektedir:
“Sen dağları görürsün de onları yerinde duruyor zannedersin. Hâlbuki onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır.”
Ayette, dağların bulutlar gibi yürüdükleri haber verilmektedir. Bu ayet bizlere dünyanın döndüğünü göstermektedir. Çünkü dağların yürümesi, hareket etme-si demek, onun üzerinde bulunduğu dünyanın da yürümesi, hareket etmesi yani dönmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca “dağların yerinde durduğunu zanneder-sin” denilmekle aslında dağların yerinde durmadığına işaret edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in bir kısım ayetleri indiği dönem itibarıyla bilinmeyen bazı ilmî gerçekleri haber vermektedir. Bu ayette ifade edilen dağların yürümesi de iman unsuru devre-ye girmedikçe insanların kolayca inanabilecekleri hususlardan biri değildir. Çünkü insanlar, dağlara baktıkları zaman âyette ifade edildiği gibi dağların sabit bir şekilde yerlerinde durduklarını görmektedir.
Aynı şekilde insanlar bulutlara baktıkları zaman onların gökyüzünde bir yerden diğer yerlere gittiklerini yani ayetin ifadesiyle yürüdüklerini görmektedirler. İşte ayetin indiği dönemdeki insanlar ve dünyanın dönmesi ilmî gerçeği ortaya çıkma-dan önce yaşamış olan kişiler bir bulutlara bir de dağlara baktıkları zaman dağların bulutlar gibi yürüdüklerine inanmaları normalde mümkün gözükmemektedir. Ama müminler, imanları gereği şeksiz şüphesiz bu ayette belirtilenlere ve Kur’an’ın tü-müne inanmaktadırlar.
Buradaki bir diğer nokta ise bizlerin ilme önem vermemiz gerektiğidir. Çünkü dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünün ortaya konulması bilimsel çalışma-ların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kur’an, her ne kadar bir fen kitabı olmasa da bilimin ancak bugün varabildiği bazı sonuçları 14 asır önceden haber vermiştir. Burada bizlere düşen görev, İslam’ın emrettiği şekilde çalışarak ilimde v.b. alanlarda en önde gitmek olmalıdır. İlk emri “Oku” (Alak, 96/1) olan bir kitaba ve ilme, oku-maya ve öğrenmeye önem veren bir peygambere sahip olan biz Müslümanların, bu ilkeler doğrultusunda hareket ederek ve çok çalışarak yeniden ilimde öncü olmamız gerekmektedir.