Arapça dönmek demektir. Maddi olarak görülen şu âleme düşen bir mevcut, önce cemad (cansız), sonra bitki, sonra hayvan, sonra insan şekillerinde tecelli eder, ve sonunda da “insan-ı kâmil” şekline dönüşür, Hakk’a vasıl olur. insan -ı Kâmil’e kadar olan çizgiye kavs-i nüzul (iniş yarım dairesi), insan-ı Kâmil ile başlayan Allah’a dönüş çizgisine (ulaşma) de kavs-i urûc (çıkış yarım dairesi) denir. Kavs-i urûc ile, varlık vücud-ı mutlaka yani aslına döner. Mebde ve meâdden bahseden bu harekete devir denir. Buna Bir’den gelen Çok’un tekrar Bir’e dönmesi denir. Kavs-i nüzul ile kavs-i urûc için, “Devre-i Ferşiyye” ve “Devre-i Arşiyye” tabirleri de kullanılır.
Devir, Mevlevîlikte döne döne yapılan semâya da denir. Devir bazen yanlış bir yorum ile tenasüh olarak anlaşılmıştır, ki bu doğru değildir. Tenasüh (reenkarnasyon), ölümden sonra ruhun başka birinin bedenine girmesi, yahut hayvan, bitki veya cansızlar âlemine gönderilmesidir. Tasavvuftaki devir de, başta Allah’ın bilgi ve irâdesi ondan sonra da, bu bilgi ve irâdeden insana kadar gelen bir maddî oluşum söz konusudur. Bu madde, cansızlarda varlığını korumak, bitkilerde büyümek, hayvanîlerdi (canlılarda) duymak, seslenmek hareket etmek suretiyle can kazanır. Fakat cansızlara, bitkilere, hayvanlara ait olan bu canlılık, (ruh-ı cemâdî, rûh-ı nebatî, ruh-ı hayvânî) geçici (fani) dir. Ana rahminde insana verilen ruh ise (ruh-ı insanî), ölümsüzdür. Ölümden sonra kıyamete kadar berzah âleminde kalacak, daha sonra hesap günü yapıp ettiklerinin sonucu olarak lütfa (cennete) veya azaba (cehenneme) duçar olacaktır.
Eskiden camilerde, namaz öncesi Kur’an okumakla görevlendirilen kişilere devirhân denirdi. Yine, birisi ölünce, onun ruhunu ta’ziz ve Allah’ın rahmetine nail olması için okunan hatim ve bu münasebetle yapılan dinî merasime devir hatmi denirdi. Osmanlı dönemi edebiyatında konusu “Devir” olan tasavvufî şiirlere “devriyye” adı verilir.