“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Bakara, 2/256)
Yüce Rabbimiz her insana akıl ve irade vermiştir. Peygamberler göndermek ve kitaplar indirmek suretiyle hakkı batıldan, imanı küfürden, hidayeti sapıklıktan ayırmış, her birini açıklamış ve insanlara bildirmiştir. Dileyen iman eder, dileyen inkâr eder. Bu sebeple kimi insan iman etmekte kimi de inkâr etmektedir. Eğer Allah insanları dine, imana ve ibadete zorlasaydı yeryüzüne gelen herkes inanır ve ibadet ederdi. Allah imtihan olmanın gereği olarak dine inanmayı insanların hür iradelerine bırakmıştır. Sevgili Peygamberimiz de insanları dine zorlamak için değil, öğüt vermek ve dini insanlara bildirmek, dinî kuralları insanlara sözlü ve uygulama-lı olarak göstermek için görevlendirilmiştir.
İslam dininde tam bir inanç özgürlüğü vardır. Dinimizde insanların kendi hür iradeleriyle dine yönelmeleri ve kabul etmeleri esastır. İslam, iman ve hayat tarzı olarak hiç kimseye zorla kabul ettirilemez. Bizler dine gönülden isteyerek yönelirsek bir anlamı olur. Bizleri dinin emirlerine ve yasaklarına uymaya yönelten şey imanı-mızdır. Biz bunları dine olan bağlılığımızdan yapmaya çalışırız. Bu nedenle ibadet eder, helale riayet eder, haramdan kaçınırız.
Rabbimiz Bakara suresinin 256. ayet-i kerimesinde açık bir ifadeyle dinde zorla-ma olmadığını bildirmektedir. Bu ayetteki zorlama ifadesi, iman edip etmeme konu-su ile ilgilidir. Allah Teâlâ insanlara doğruyu eğriden ayıracak aklı vermiş, ona yardımcı olmak üzere kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Bundan sonra dileyenin iman edebilmesi, inanma ve inancı yaşamasının önünde bir engelin bulunmaması gerekecektir. İslam din ve iman hürriyeti öngörür. Bu hürriyet içinde isteyen, akıl ve iradesini kullanarak iman eder. Bunları hakkıyla kullanamayıp iman edemeyeni zorlamanın faydası olmadığı gibi bu şekilde bir imanın değeri de yoktur.
Zorlama, bir kimseye hoşlanmadığı, istemediği bir işi zorla, tehdit ve baskı ile yaptırmak demektir. İnsanlar dini kabul etsinler diye zorlanamazlar. Böyle bir şey kabul edilemez. Dinin aslı olan iman, kalp ile tasdik etmek ve inanmaktır. İmanın mekânı olan kalbe kimse baskı yapamaz. Kişi istemeden din ona kabul ettirilemez. Kişi baskı ile dini kabul ettiğini söyleyebilir ancak kalp ile tasdik etmiyorsa bu bir anlam ifade etmez. Diğer yandan kendi hür iradesiyle dini kabul eden insanın o di-nin kurallarını da kendinin isteyerek uygulaması gereklidir. Kişi içinden gelerek na-maz kılmalı ve ibadet etmelidir. Kimseye zorla namaz kıldırmak, oruç tutturmak ve dua ettirmek bir anlam taşımaz. İman konusunda olduğu gibi zorla yapılan ibadetin de Allah nazarında bir değeri olmaz ve makbul bir ibadet sayılmaz. İbadetlerde asıl gaye kişinin gönülden isteyerek Allah’a yönelmesi ve O’nun rızasını aramasıdır. İba-detler Allah için yapılmalıdır. Bizler ibadetlerimizi samimiyetle ve içten bir şekilde yapmalıyız.
Müslüman olmak, Allah’ın iradesine teslim olarak O’nun iradesine göre yaşama-yı taahhüt etmek manasına gelir. Hem Müslüman olup, hem de nefsinin arzu ettiği gibi yaşamak doğru bir davranış biçimi olmaz. İslam, kendisine iman etmeyenleri buna zorlamaz; iman ettim diyenlere de birtakım görevler yükler; onları disiplin içine alır, ömür boyu eğiterek iyi bir kul olmalarını sağlar.
Dinimize gönülden bağlanarak onun gereklerini severek yerine getirmeye çalı-şalım. Bizim bir kimseyi zorla dine sokmak veya dindar kılmak gibi bir görevimiz bulunmamaktadır. İyi bilinmelidir ki, herkes yapıp ettiğinden ve kendi tercihlerin-den sorumludur.