“Âyetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma.” (En’âm, 6/68)
Bazı hikmetlere binaen Mekke devrinde müşriklere karşı savaşa izin verilme-di. Dolayısıyla müşrikler Allah’ın âyetleriyle alay edip onları eğlenceye aldıklarında doğrudan müdahale edilemiyordu. Onun için bu gibi durumlarda Sevgili Peygam-berimize onları terk etmesi emredildi. Ayet-i kerimedeki muhatap Peygamberimiz olmakla birlikte emir bütün Müslümanları bağlamaktadır. Buna göre; Kur’an-ı Kerim’i alaya alan veya eleştirmeye kalkışanlara -eğer engel olmak mümkün değilse-bu davranışlarına son verinceye kadar onların yanlarından ayrılmak gerekir. Bu emir daha sonra gelen bir başka âyette de tekrar edilmiş, ayrıca, din ile alay edenlerle birlikte oturanların, onların günahlarına ortak olacakları da beyan buyurulmuştur: “Oysa Allah size Kitapta (Kur’an’da) “Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlar-la alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.”
Kur’an aleyhinde konuşanlara “zalimler” denilmesi, onların konuşmalarının iyi niyetli, adaletli, gerçeklere dayalı olmadığını; aksine tahkir, tezyif ve iptal amacı taşı-yan asılsız ve gerçek dışı konuşmalar olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca zalimler olarak vasıflandırılan kişilerle unutarak bir arada bulunmanın bir günahı yoktur.
Çünkü unutma meşru bir mazerettir. Ancak, hatırlayınca oturmamak gerekir. Dini alaya alan kişilerin bulunduğu meclisleri terk etmek gerektiği gibi, dinimizin zulüm olarak nitelediği fiillerin işlendiği meclisleri ve düşmanlık duygularına dayalı daha başka kötü ve yanlış söz veya davranışta bulunan kimseleri de terk etmek gerekir. Nitekim gıybet eden kimselerin meclislerini terk etmeyi emreden hadisler de vardır (Dârimî, “Mukaddime”, 23).
Allah’ın âyetlerine dil uzatmadıkları, İslamî değerlere karşı saygısızca sözler sarf etmedikleri sürece, yanlış inanç ve görüşteki insanlarla bir arada oturulup konu-şulabilir. Kuşkusuz her konu gibi din hususunda da ilmî ve fikrî değerlendirmeler önemli olmakla birlikte; insanların bütün hayatlarını çok yakından ilgilendiren, tari-hin bütün dönemlerinde insanlığı derinden etkileyen din müessesesini önemsiz gibi telakki ederek oyun ve eğlence hâline getiren insanlar artık kendileriyle konuşup tartışmaya bile değmeyecek kadar bayağılaşmış olurlar. Bu tür insanlar dünya haya-tını yegâne ilgi konusu yaparak dünyanın geçici zevklerine kapıldıkları, onları her şeyin üstünde tuttukları için dini bir tür eğlence gibi düşünerek putları veya buna benzer şeyleri tanrılaştırırlar yahut ferdin ve toplumun mânevî ruhî, zihnî, bedenî ve dünyevî hayatını şekillendirecek olan hak dini, üzerinde ciddiyetle düşünüp be-nimseyecekleri yerde, alaya alırlar.
Dünya hayatına aldanıp, sonunu ve ahireti hesap etmeyerek hak dini eğlence ve oyuncak yerine koyup alay edenlerle oturmamak veya onlarla bir araya gelme-mek, aslında inkârcılar için bir tehdit ve uyarıdır. Yoksa bu insanlar da uyarılmalı ve bunlara da tebliğ yapılmalıdır. Bu hakikat daha sonra gelen başka bir ayet-i keri-mede şöyle açıklanır: “Dinlerini oyun ve eğlence edinenleri ve dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak. Hiç kimsenin kazandığı yüzünden mahrumiyete sürüklenmemesi için Kur’an ile öğüt ver. Yoksa ona Allah’tan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi. (Kurtuluşu için) her türlü fidyeyi verse de bu ondan kabul edilmez. İşte onlar kazandıkları yüzünden helake sürüklenmiş kimselerdir. Küfre saplanıp kalmalarından dolayı onlara
çılgınca kaynamış bir içecek ve elem dolu bir azap vardır.”