Dinlerin çeşitli açılardan farklı tasniflere tabi tutuldukları dikkati çekmektedir. Dinle ilgili yapılan tasniflerde, dinin kendisinden hare ketle yapılan tasniflerle tasnifi yapan kişinin dine yönelik algılamaları nın etkili olduğu görülmektedir. Örneğin geçtiğimiz yüzyılda yaygın bir söylem olarak etkisini hemen her alanda hissettiren pozitivist para digma kendi evrimci anlayışı doğrultusunda bir dinler tipolojisi yap maya çalışmıştır. Bu bağlamda dinler “ilkel dinler” ve “gelişmiş dinler” şeklinde iki ana grupta toplanmıştır. Dinin ilkelliği ve gelişmişliğinde ise ilgili dine mensup olan insanların sosyokültürel yaşamları belirle yici olmuştur.
Diğer taraftan dinin kendisi merkezli yapılan tasnifler de dikkat çekici olmuştur. Örneğin her din mensubu kendi inanç ve değerlerini merkeze koyarak bir din tasnifi yapmaya çalışmıştır. Bu doğrultuda kendi inancını hak ve doğru din ya da yegane din, diğer inanç sistemle rini ise batıl dinler olarak tanımlamıştır.
Bu tür sınıflamalarda dinin doğru-yanlış ya da hak-batıl anlayışla rı etkili olmaktadır. Diğer taraftan dinler daha nesnel bir yaklaşımla tem sil ettiği mesajın evrenselliği, tanrı düşüncesi, vahiy geleneğine yer ve rip vermemesi, merkezi kavram ve değerleri, yaşayan bir gelenek olup olmaması ya da yaşadığı coğrafi alanlar gibi çeşitli özellikleri dikkate alınarak sınıflanabilir. Ancak bu sınıflamalar da mutlak anlamda sorun suz olmayıp zaman zaman çeşitli problemler ortaya çıkarmaktadır. Ör neğin mesajın evrensel olup olmaması açısından dinleri evrensel dinler, milli dinler şeklinde iki ana kategoriye ayırmak mümkündür. Bu sınıfla mada evrensel dinler, sahip olduğu inançları evrensel düzlemde yay maya çalışan, dolayısıyla tüm insanlar arasında yayılmayı hedefleyen inanç sistemleridir. Milli dinler ise dinin kapsamını yalnızca bir milletle, soyla, klanla ya da kabileyle sınırlamış olan geleneklerdir. Ancak öyle milli dinler vardır ki tarih içerisinde zaman zaman dinin evrensel planda yayılmasına yer vermiş, dolayısıyla evrensel bir din karakteri göstermiş tir. Örneğin Yahudilik genelde milli bir din olarak tanımlanır. Ancak Ya hudilik tarihinde bazı Türk boylarının, Afrikalı siyahilerin, Hintlilerin ve benzeri İsrailoğulları dışındaki halkların Yahudi oldukları bilinmektedir. Yine dinler -aşağıda tekrar değineceğimiz gibi- inanılan tanrının tekliği ya da çokluğu açısından monoteist, düalist, henoteist ve politeist dinler; tanrının bilinip kavranması açısından agnostik ve gnostik dinler ve ina nılan tanrının evrenle ve insanla ilişkileri açısından panteist, deist dinler gibi kimi sınıflamalara tabi tutulmaktadır. Bu sınıflamalar da her zaman tam olarak kapsayıcı olamamaktadır. Zira bir dinsel gelenek içerisinde tanrının varlığı, sıfatları ve benzeri konularda bazen birbirinden farklı algılamaların yan yana varlıklarını devam ettirdikleri görülebilmektedir.
Dinler inanç ve öğretilerinin merkezinde yer alan ana kavram ve ya değer açısından da tanımlanmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda örne ğin Hıristiyanlık tüm inanç ve değerlerinde Mesih inancına ağırlıklı yer vermesi nedeniyle Kristosentrik ya da “Mesih merkezli” bir dindir. Ya hudilik İsrailoğullarının seçilmişliği inancını merkeze koyan etnosentrik bir din olarak, İslam ise taviz vermez tektanrıcılığı ya da tevhit inancını merkeze alan teosentrik (veya daha yerinde bir ifadeyle tevhit merkezli) bir din olarak değerlendirilebilir.
Dinler yayıldıkları coğrafi alanlara göre de sınıflamaya tabi tutul makta ve bu bağlamda örneğin Asya dinleri, Afrika dinleri, Avrupa din leri ve benzeri tanımlamalar yapılmaktadır. Fakat buradaki temel sorun, bir dinin özellikle de evrensel dinlerin çoğunlukla birçok coğrafi bölge de aynı anda yaşıyor olmasıdır.
Görüldüğü gibi, hangi bakış açısı temel alınırsa alınsın dinlerin tasnifine yönelik yapılan/yapılacak değerlendirmeler sorunlar taşımak tadır. Bir diğer ifadeyle dört dörtlük bir din tasnifi yapmak fazla müm kün görünmemektedir.
Prof. Dr. Şinasi Gündüz