Osmanlı devletinin son iki yüzyıllık dönemi ekseriyetle kaybedilen toprakların ve savaşların tarihidir. Osmanlı toplumu bu süreç içerisinde sosyal, ekonomik ve siyasi birçok kayıp yaşamıştır. Yaşanan bu kayıpların oluşturduğu yaralar sarılabilecek gibi olmayıp aynı zamanda kaybedilen kan, imparatorluğun inkirazına sebebiyet vermiştir.
Özellikle Milli Mücadele dönemi de dâhil olmak üzere Osmanlı toplumu çok büyük insan kaybı yaşamıştır. Savaşlarda yaşanan büyük insan kaybının temelini ülkenin geleceğinin teminatını oluşturan genç nüfüs oluşturmaktadır. Osmanlı devleti, ekonomisini ayakta tutan, okuyan, öğreten ve bir meslek sahibi olan genç nüfüsunu kaybetmiştir. Ülkenin geleceğinin teminatı olan genç nüfusun azalmasının ve eğitimli gençlerin cephelerde harcanmasının faturası devlet ve millet olarak ağır bir şekilde ödenmiştir. Aynı zamanda genç erkek nüfusunun azlığı ve var olanların da cephede olması sebebiyledir ki cephe gerisinde yapılacak işlerin sorumluluğunu kadınlar üstlenmiştir.
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin “Birinci Meclis” döneminden itibaren izlediği en belirgin politikalardan biri de nüfus kayıplarının önüne geçmek, tekrardan genç ve dinamik bir nüfüsa sahip olmaktır. Nitekim bu hususlar ile ilgili alınan kararlar, verilen söylevler ve çıkarılan kanunlar olmuş, devlet bu hususta gereken bütün önlemleri almaya çalışmıştır.
Birinci Meclis’te bulunan ileri görüşlü aydınlar sayesindedir ki milli mücadele devam ederken dâhi sosyal hayatın düzenlenmesi, genç nüfus problemleri gibi konular ile ilgili politikalar izlenmiştir. Erkenden önlemler alınmaya çalışılmıştır.
TBMM’nin bu konular ile ilgili aldığı önlemler ile ilgili olarak çıkardığı en önmeli kanunlardan biri 25 Kasım 1920 tarihinde çıkarılan “Men-i İsrafat Kanunu”dur. Bu kanun ile israfa yol açabilecek hemen bütün eğlence ve tüketim alışkanlıkları kısıtlanmıştır. Özellikle de düğünlerde ale’l-ıtlak cihaz teşhiri, cihazın açıktan nakli, erkek tarafından iki kattan fazla elbise ihdası, düğün günlerine münhasır olmak üzere bir günden ziyade çalgı çaldırılması ve ziyafet verilmesi, nişan, çevre merasimi ile ağırlık ve hedaya itası ve köçek oynatılması gibi israfat yasaklanmıştır. Bu kurallara uymayanlar için ceza yaptırımları olacağı özellikle de ciddi miktarlarda para cezaları kesileceği ifade edilmiştir. Bu kanun ile Birinci Meclis’in asıl niyeti evlenecek çiftlerin büyük maddi yükümlülükler altına girip ezilmemesi, gençlerin evliliğin maddi zorluklarından dolayı evlenmekten çekinmesi ve fuhşiyatın önlenmesi gibi düşüncelerdir. Böylelikle evliliği engelleyen problemler ortadan kalkacak, evlenen gençlerin sayısı artacak dolayısıyla da ihtiyaç duyulan genç nüfus yaratılmaya çalışılacaktı.
Devlet evliliği teşvik etmek için gereken bütün önlemleri almak için çalışıyordu. Evlilik teşvik edilerek doğum oranlarının artması sağlanacak, böylelikle de nüfus kayıplarının önüne geçilecekti. Mecliste uzun ve hararetli seyreden tartışmalarda gençlerin evlilikten kaçınmasının en büyük nedenleri olarak düğün öncesi ve sonrası ağır maddi yükümlülüklerin varlığı görülüyordu. İsraftan doğan maddi zararların dışında evliliklere engel teşkil eden diğer nedenler arasında başlık parası geleneği ile belirlenen mehir miktarının ödenmesindeki güçlükler görülmekteydi. Başlık parasını veya mehir miktarını ödeyemeyen gençler ya evlilikten vazgeçmek zorunda kalıyor veya kız kaçırma girişiminde bulunuyorlardı. Özellikle kız kaçırma girişimleri ekseriyetle aileler arasında husumet ve cinayetlere sebebiyet veriyordu. Bu nedenle mecliste başlık parası ve mehir konularında da ciddi tartışmalar yapılmıştır. Mehrin dini bir gerkelilik olduğu ve evlenen kadınların maddi güvencesi olarak görüldüğü gerekçesi ile mehir konusunda herhangi bir anlaşma ve kanun ortaya konmamıştır.
Men-i İsrafat Kanunu şüphesiz yeni kurulan hükümetin ülkeyi ve devleti kalkındırmak için attığı adımların en önemlilerinden birisi olarak kabul edilmelidir. Her ne kadar sosyal hayat ile ilgili basit bir kanun olarak düşünülse de devlet politikası olarak siyasi ve ekonomik sebepleri olan bir arkaplanı vardı. Nüfüs bakımından büyük kayıplar vermiş ve savaştan çıkmış bir ülkenin şüphesiz kalkınabilmesi için genç nüfusa ihtiyacı vardır. Alınan bu önlemler kendi döneminde oldukça kritik ve hayati önlemler olarak görülmelidir.
Günümüzde mevcut şartlar değişmiş ve Türkiye genç nüfüse sahip bir ülke olmuş olsa da bugün nüfus yokluğundan değil, gençlerin evlilik hususunda zorluk yaşamalarından dolayı bu tür girişimlere ihtiyaç vardır. Malesef ülkemizin var olan genç nüfusunun evlenme oranlarında ciddi düşüşler söz konusudur. Şüphesiz bu düşüş gençlerin evlilikte ve evlenme sürecinde karşılaştıkları bağlayıcı zorunluluklarla açıklanabilir. Özellikle günümüzde düğün ve nişan merasimlerinin maddi yükü ağır olan gösterişe dönüşmesi, evlenmeyi düşünen çiftlerin ailesi tarafından bu süreçte yalnızlaştırılması tehlikeli bir durumu yaratmaktadır. Halis bir niyetle evlenmeyi düşünen gençler ise yüksek miktarlarda borç ile evlenmekte ve bu borçların yarattığı olumsuz piskoloji ile yeni kurdukları yuvanın içerisinde ciddi sorunlar yaşamaktadır.
Eğlence, paylaşma ve törenler düğünlerin şüphesiz olmazsa olmazı ve ayrıca kadim bir geleneğimizdir. Muhakkak insanlar en mutlu günlerini sevdikleri ile birlikte kutlayarak, neşe ile yaşamalı ve paylaşmalıdır. Fakat mümkün olduğunca maddi yükün altına girmeden, borç yükü taşımadan “Men-i İsrafat Kanunu”nda olduğu gibi bu tür eğlenceler asgari düzeye indirilmelidir. Gösteriş veya eğlenceye büyük paralar harcamaktansa mümkün olduğunca gençlerin borçlanmadan evlenmesine yardım edilmeli. Bu hususta gerekenler başta aileler olmak üzere büyük bir ciddiyetle yerine getirilmelidir.