“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hûd, 11/112)
Rabbimiz “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” buyurarak doğruluğun ne kadar önemli olduğuna dikkatlerimizi çekmektedir. İslam dininin özünü oluşturan doğru-luk; insanın içi ile dışının, özü ile sözünün bir olması, söyledikleriyle yaptıklarının (söz ile fiilinin) birbirine uyması demektir. Bunun zıddı ise yalancılıktır. Yalancılık ise dinimizde yasaklanmış, İslam ahlakı ile bağdaşmayan çok çirkin bir davranıştır.
Hayatı boyunca doğruluktan ayrılmayan, düşmanlarının bile emin, güvenilir dediği yüce Peygamberimiz, bu ayet nedeniyle dosdoğru olamazsam düşüncesiyle ihtiyarladığını, saçlarının ağardığını belirtmiştir. Şu halde bizim ne kadar daha fazla dikkatli olmamız gerektiğini bir düşünelim. Düşünelim de kendimize çeki düzen verelim. Acaba biz bu emir karşısında gereken titizliği gösterebiliyor muyuz? Çev-remizdeki insanlara, komşularımıza, arkadaşlarımıza bizim hakkımızda bu insan nasıldır? Doğru, dürüst ve güvenilir birisi midir? diye sorsalar acaba, bizim hakkı-mızda ne derlerdi? Bu insan doğru dürüst biridir mi derler yoksa yalancı biridir mi derlerdi? Her işimizde doğru olmalıyız ki toplum da bizim hakkımızda güzellikle şahadette bulunsun. Biz doğru olmalıyız ama bununla beraber yakınlarımıza ve çev-remizdeki insanlara örnek olarak onların da doğru birer insan olmasını sağlamalıyız. Nitekim Peygamberimiz kendisi doğruluktan ayrılmadığı gibi kendisinden nasihat isteyen ashabına da bu konuda tavsiyelerde bulunmuştur. Bu konuya ışık tutan bir rivayet şöyledir: Abdullah oğlu Süfyan (r.a.) şöyle demiştir: Peygamberimize (s.a.s); “Ey Allah’ın Resûlü, İslamiyet hakkında bana öyle bir öğüt ver ki, sizden sonra artık kimseden bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın,” dedim. Bunun üzerine Peygambe-rimiz (s.a.s); “Allah’a inandım, de, sonra da dosdoğru ol” buyurdu.
Hadis-i şerifte dikkati çeken en önemli nokta; İslamiyetin iki ana bölümüne işa-ret edilmesidir. Bu bölümlerden biri Allah’a iman, diğeri de doğruluk, dürüstlüktür. Bu iki ana nokta gerçekleştirildiği takdirde diğer yanlışlıklardan da korunmak mümkün olabilecektir. Aksi takdirde yalan, bundan kurtulmak için ikinci bir yalanı doğuracak, bu da kin ve düşmanlığın yaygınlaşmasına sebep olacaktır. Doğruluk ve dürüstlüğün olmadığı bir evde veya toplumda huzurdan ve karşılıklı güvenden bahsetmek mümkün müdür? Kimsenin kimseye güvenmediği, herkesin birbirine şüpheyle baktığı böyle bir aile veya toplum, dağılmaya ve yıkılmaya mahkûmdur. Konuyla ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.s) kurtuluşun reçetesini vererek şöyle bu-yurmaktadır: “Daima doğruluğu araştırın. Tehlikeyi doğrulukta görseniz de doğruluktan ayrılmayınız. Zira kurtuluş ancak ondadır.” (Kenzü’l-Ummal, 3/344)
Peygamberlerde bulunması gerekli sıfatlardan birisi hatta birincisi doğruluk, dürüstlüktür. Peygamberimizin İslamiyete davet ettiğini duyanlar, ilk önce onun doğru, dürüst olup olmadığını sormuşlardır. Peygamberimizin dürüst olduğunu, şimdiye kadar hiç kimseyi aldatmadığını ve yalan konuşmadığını öğrenenler şu değerlendirmeyi yapmışlardır: “İnsanlara karşı dürüst olan bir kimse Allah’a karşı niçin dürüst olmasın.” (Buharî, “Bed’ul-Vahy”, 6) Hz. Peygamberin terbiyesinden geç-miş olan ashabı da asla doğruluktan ayrılmazlar şayet onlardan biri doğruluktan ayrılacak olursa bu kimse kendini düzeltinceye kadar toplantılarında yer vermezler ve onlara iltifat etmezlerdi.
Şöyle bir düşünelim; acaba çevremizde kaç kişi konuştuğumuzda, ticari ilişkile-rimizde ve söz verdiğimizde sözümüzü tutacağımız konusunda bize tam olarak gü-venmektedir. Yahut biz karşımızdaki insanlara bu konularda ne kadar güvenmekte-yiz? Eğer bu gün kimse kimseye güvenmiyor diyorsak işte bunun sebebi Rabbimizin “dosdoğru ol” emrini hakkıyla yerine getirmeyişimizdendir. Yalandan uzak durmak ve doğruluk üzere bulunmak, hepimizin en başta gelen dinî ve ahlaki görevlerimiz-dendir. Doğruluk şeref, izzet, yücelik; yalancılık ise zillettir.
Yapmayacağımız şeyleri söylememizin doğru olmayıp büyük günah olduğunu (Saff, 61/1-2) belirten Allah (c.c), sosyal ilişkilerin sağlıklı bir zeminde devam edebil-mesi için doğruluk ilkesine vurgu yaparak şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi dü-zeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.” (Ahzâb, 33/70-71)
“Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üze-rine melekler iner ve derler ki: Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin.”
(Fussilet, 41/30)
Bu ayet-i kerimelerde; söz söylerken ve iş yaparken doğru ve dürüst olmamız emredilmiş, böyle olduğumuz takdirde işlerimizin düzeleceği ve günahlarımızın ba-ğışlanacağı, sonuçta da bize vaat edilen cennete ulaşacağımız belirtilmiştir.
Hepimiz hayatımızı doğruluktan ayrılmadan devam ettirelim, önce aile fertleri-miz olmak üzere diğer Müslüman kardeşlerimizin de doğru ve dürüst olmaları için dinî sorumluluklarımızı yerine getirmeye gayret gösterelim.