Kaybolan bir şeyin, ardında bıraktığı iz, anlamında Arapça bir kelime. Şeyin varlığını gösterene denir. Nazardan men olunanın, eserle Cinsiyet bulacağı, eseri yok edenin de zikirle Jiletleneceği söylenir. Bu, aklî cedel mantığına yönelmeyen, Allah’la beraberken tedbiri terkeden kişinin keşf ve fetihle ünsiyet bulacağını ifade eder. Bir kimsenin eser (takib edeceği iz)e, yani terbiye edici bir şeyhe, veya uyacağı iyi bir âlim (büyük)e bağlantısı yoksa, kendisine fetih gelene kadar virdler, riyazetler, mücahedeler ve çokça zikirle meşgul olması gerekir. Eserlerin sırları, renklerin bâtınlarını teşkil eden ilâhî isimleridir. Cürcânî, eserin üç anlama geleceğini kaydeder: 1. Netice, belli bir şeyden husule gelendir. 2. Alâmet, 3. Cüz. Eski hükümdarlardan kalma bir sarayın üzerinde, şu beyt bulunmuştur:
Eserlerimiz bizim (ne olduğumuzu) gösterir
Öyleyse ardımızdan bıraktığımız eserlere bakınız!. .
Aliyyü’l-Havvas, eser’i şöyle tanımlar: Herşeyde Allah’ı tefrid etmek (bir olduğunu anlamak) tir. Bu da, eşyanın nefislere yapışmış eser (iz)lerinden yüz çevirmekle olur, yani nefsin hevasından kaçınan sadık müridin yoluna, tefrid ve tevhidine eser denir. Mürid, bunu, nefsin dünyevî nazlarından uzaklaşmak ve şehvetlerini terbiye etmekle, elde eder.