Eyke halkı, Hz. Şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği bir topluluktur. Bu ka-vim, Kızıldeniz sahilinde bulunan Medyen şehrinde yaşamıştır. Eyke halkının yaşa-dığı topraklar son derece geniş ve verimli, iklimi de hoş ve mutedil idi. Eyke halkı bir yandan sahip oldukları topraklarda tarım işleri yapıyor, bir yandan da güç, kuv-vet ve yetenek isteyen mühendislik, sanatkârlık gibi işlerde kendilerini geliştiriyor, sağlam binalar ve şehri kuşatan kaleler yapıyorlardı.
Eyke halkı, kazançlarının artması ve zenginleşmeleri neticesinde şımarmışlardır. Sağlam binalar, kaleler, dolup taşan ürünler ve paralar kibire kapılmalarına ve ara-larında çeşitli haksızlıkların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Elinde güç, mal ve servet bulunduranlar fakir halka haksızlık yapıyor, ölçü ve tartıda hileye başvuru-yor, kalpazanlık yapıyorlardı. Saygı, sevgi, fedakârlık, mütevazılık vb. ahlakî özellik-ler iyice kaybolmuştu. Rablerini unutmuşlar, nimetlerin şükrünü bilmez olmuşlar, Eyke adındaki bir ağaca tapınmaya bile başlamışlardı. Müfessirler onların bu ağaca tapmalarından dolayı bu ismi aldıklarını belirtmişlerdir. Hz. Şuayb, onları sürekli Allah’a inanmaya, doğruluğa ve hayra çağırıyor fakat kimse onu dinlemiyordu. Hz. Şuayb ile alay ediyorlar, onun büyülendiğini düşünüyorlar hatta yalancılıkla itham ediyorlardı. Hz. Şuayb Allah’tan aldığı güç ve destekle yılmadan görevini sürdürme-ye çalışıyordu. Bir gün Eyke halkı Hz. Şuayb’e “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.” (Şuara, 26/187) diyerek meydan okudular. Allah’ın azabı da gecikmedi.
Rivayet olunduğuna göre yüce Allah, Eyke halkına yedi gün yedi gece şiddetli bir hararet musallat kılmış, nefeslerini kurutmuştur. Evlerinin içerisine sokulmuşlar, duramamışlar, ovaya fırlamışlardır. Bir bulut güneşe gölge olmuş bir serinlik bir rahatlık duyar gibi olmuşlar; birbirlerine seslenerek bulutun altına toplanmışlardır. Daha sonra o gölgelik Allah tarafından bir ateş hâlinde üzerlerine inmiş, hepsini yemiş bitirivermiştir. Bu şekilde üzerlerine daha önce Hz. Şuayb’dan istedikleri mu-cize Yaratanımız tarafından gerçekleştirilmiştir.
Her helak olayında inananlar felaha erer, inanmayanlar ise yok olup giderler. Eyke halkının inananları Hz. Şuayb’ın liderliğinde Mekke’ye giderek oraya yerleş-mişlerdir. Onlar, Hz. Şuayb’ı hiç terk etmemiştir.
Hz. Şuayb, Hz. İbrahim’in torunudur. Kendisine bir kitap veya sahife verilme-miş; kendisinden önceki peygamberlere indirilen vahiyleri okuyup halkına tebliğ etmiştir. O, iyi bir hatipti. Bu yeteneğinden dolayı ona peygamberler hatibi denmiş-tir. Yaşı ilerledikçe görme yeteneğini de kaybetmiş, bir süre âmâ olarak yaşamış ve Mekke’de vefat etmiştir. Kabrinin Kâbe’nin batısında bir yerde olduğu rivayet edilir.
Eyke halkının helak edildiği yerlerin harabeleri Akabe cihetinden Arap kabilele-rinin gelip geçtiği yol üzerinde idi. Yüce Kitabımızın nazil olduğu dönemde Arap-ların Eykelilerle ilgili az da olsa bilgileri var idi. Bu bilgiler aslına uygun bir şekilde Kur’an-ı Kerim’de teyit edilmiş, böylece bu olaydan daha sonraki insanların ders çıkarması sağlanmıştır.
Bütün dinler, insanoğlunun çalışıp çabalamasını, bilim-teknik alanlarında ilerle-mesini, yeryüzünü imar etmesini tavsiye etmiştir. İnsanoğlunun tarih boyunca ka-zanmış olduğu bilgi, kültür-sanat, beceri, tecrübe, güç, servet vb. insanlığın hatta bütün canlıların hayrına kullanıldığı ölçüde çok değerlidir. Hz. Âdem’den günümü-ze kadar yaşamış insanların yapmış olduğu hayırlı işler günümüze ışık tutmakta ve saygıyla anılmaktadır. İnsanları üzen, savaşlara, yokluklara neden olan Eyke halkı-nın yaptıklarına benzeyen hayırsız işler ise hiçbir önemi olmayan, unutulup gitmeye ya da nefretle anılmaya mahkûm olan şer işlerdir. Ayrıca yeryüzünde insanoğlunun hizmetine sunulmuş bütün nimetlerin yüce Yaratıcımızın eseri olduğunu unutma-malı, her şekilde şükrünü eda etmeliyiz.