Arapça, övünme, övünme vesilesi olan şey demektir. Çeşitli sayıda dilim (terk) li, Bektaşî tacının adıdır. Bu taç, yokluk ve fakr ifâde eder. Hz. Resûlullah (s)’ın “fakirlik Benim öğüncümdür, onunla öğünürüm” hadis-i şerifine imtisal eden sufiler, fakrı kendilerine temel düstûr edinmişlerdir. Mahv, fakr ve yokluk yolunun yolcusu olan sûfîler, başlarına giydikleri tâc ve sikkeleri, bu konuda sembol olarak kullanmışlardır. Bektaşî fahrinin kubbe (yani üst) kısmı, oniki ve dört dilimlidir. Sûfîler bir hadise dayanarak (Cami, II, s. 100) Hz. Peygamber’in uzun ve yekpare keçeden külah giydiğini söylerler.
Fahri, bana yadigâr-ı Mevlâna’dır,
Serpuş-ı Muhammedî olan fahr-ı şerif.
Bektaşîler ve Mevlevîler, Mevlâna Celaleddin Rumî ve Hacı Bektaş Veli’nin, “bir gün gelecek, fahrimi likenler (dikenler) giyecek” dediğini söylerler. Bu söz Mevlevîliğin ve Bektaşîliğin bir gün gelecek, ilk mükemmelliğini kaybedeceğini, bildirir.