“Amerika kalıcı olmak için değişmelidir… Amerika’nın idealleri olan yaşam, özgürlük ve mutluluğu izlemeyi korumak için değişmelidir. Günümüzün koşullarına uygun olarak yürüyoruz ama görevimiz sonsuzdur.”
Başkan Bill Clinton – 1993
Amerikan toplumunun yapısında yıllar önce başlamış olan değişmeler 1980’lere gelindiğinde daha da belirginleşmişti. Nüfusun şekli ve Amerikan toplumundaki en önemli meslekler ve beceriler büyük değişikliklere uğramıştı.
Hizmete ilişkin işlerin ekonomideki başatlığı yadsınamaz oldu. Yarım yüzyıldan uzun bir zamandır süren eğilim 1980’lerin ortalarında doruğa erişti ve tüm çalışanların dörtte üçü hizmet sektöründe görev yapar oldu – perakende mal satış elemanları, büro çalışanları, öğretmenler, doktorlar ve diğer sağlık görevlileri, devlet memurları, avukatlar, hukuk ve maliye uzmanları gibi.
Hizmet sektöründeki çalışmalarda giderek çoğalan bilgisayar kullanımından yararlanıldı. Artık enformasyon çağına girilmişti ve ekonomik ve toplumsal eğilimler konusunda, donanım ve yazılım sayesinde, önceleri düşünülemeyecek yoğunlukta bilgi toplanabiliyordu. Federal hükümet 1950’lerde ve 1960’larda, savunma ve uzay programlarının bir parçası olarak küçümsenmeyecek oranda bilgisayar teknolojisi yatırımları yapmıştı. 1970’lerin sonlarında, bir garajda çalışan Californialı iki genç iş adamı, Apple adını verdikleri ilk kişisel bilgisayarı yaygın olarak pazarladılar ve bir devrimi ateşlediler. 1980’lerin ilk yıllarına gelindiğinde, A.B.D.’deki işyerlerinde ve evlerde milyonlarca mikro-bilgisayar kullanılmaya başlanmış ve Time dergisi bilgisayarı “Yılın Makinesi” olarak ilan etmişti.
Aynı günlerde Amerika’nın çelik ve dokuma gibi “bacalı endüstrileri” bir gerileme içindeydi. A.B.D. otomobil endüstrisi de, çoğu Amerika Birleşik Devletleri’nde kendi fabrikalarını kurmuş olan Toyota, Honda ve Nissan gibi aşırı verimli çalışan Japon otomobil imalatçılarının rekabeti karşısında sendeliyordu. 1980’lere gelindiğinde, Amerikan otomobil piyasasının dörtte biri Japon firmalarının kontrolüne geçmişti. Amerikalı üreticiler, Japon rakiplerinin düşük maliyetlerine ve mühendislik standardlarına ancak 1980’lerin sonlarında ve 1990’ların başlarında erişebildiler ve son yirmi yılda ithalata kaptırdıkları iç piyasa paylarını yeniden kazanmaya başlayabildiler. Rekabetin çok yoğun olduğu bilgisayar endüstrisi benzeri alanlardaki bu acımasız yarışmadan yararlananlarsa tüketicilerdi; buna karşın, maliyetlerin düşürülmesi için harcanan çabalar, A.B.D. otomobil endüstrisinde binlerce işçinin sürekli biçimde açıkta kalması anlamına geliyordu.
Nüfusun yapısı da değişiyordu. Yaklaşık olarak 1946’dan 1964’e kadar süren “bebek patlaması”nın sona ermesini izleyen yıllarda genel artış yavaşladı ve nüfus yaşlandı. Ev halkının yapısı da değişti. 1980’de, ailelerin oluşturduğu yaşama birimi oranı azaldı; anılan yılda, birbiriyle akraba olmayan iki ya da daha çok kişinin birlikte yaşadığı “aile dışı birimler” toplam nüfusun dörtte birini barındırıyordu.
Yeni gelen göçmenler de Amerikan toplumunun yapısını bir başka biçimde değiştirdiler. 1965’te göç politikasında yapılan reformdan sonra Batı Avrupa odak olmaktan çıktı ve Asya ve Latin Amerika’dan gelenlerin sayısında büyük bir artış görüldü. Sözgelimi, Vietnam savaşı sona erince bu ülkeden kaçan sığınmacılar Amerika Birleşik Devletleri’ne akın ettiler. Ülke bir kez daha dünyanın her yanından gelenlere barınak olmaya başlayınca son 60 yılın en yüksek göç düzeyine erişildi ve 1980’de 808.000 göçmen geldi.
Yeni grublar da 1980’lerde fırsat eşitliği çabalarına etkin biçimde katıldılar. Vatandaşlık hakları hareketinde kullanılan pek çok yönteme baş vuran eşcinseller de diğer grublar gibi ayırımcılığa karşı özgürlük peşinde koştular. Baskılar sık sık ses getirdi. Sözgelimi A.B.D. Kamu Hizmetleri Komisyonu 1975’te eşcinsellerin işe alınması karşısındaki engelleri kaldırdı ve birçok eyalette ayırımcılık karşıtı yasalar kabul edildi. Kaçınılmaz olarak buna karşı bir tepki doğdu ve eşcinsellere yönelik düşmanca davranışlar görüldü.
1981’de, bedenin bağışıklık sistemini yok eden ölümcül bir hastalık olan AIDS kaşfedildi. AIDS cinsel ilişki ya da kan yoluyla bulaşmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde, genelde tüm nüfusun bu hastalığa tutulabileceği kanıtlanmakla birlikte, özellikle eşcinsel erkekler ve damardan uyuşturucu kullananlar AIDS’e yakalandılar. 1992’de 150.000’den fazla Amerikalı AIDS’den öldü; tahminlere göre ise, virüsü taşıyanların sayısı 300.000’le bir milyon arasında değişiyordu. Buna karşın, AIDS salgını sadece Amerika Birleşik Devletleri’yle sınırlı değildi; hastalığı tedavi etme çabasına tüm dünyadaki doktorlar ve araştırmacılar da katılıyorlardı. Daha çok A.B.D.’li ve Fransız araştırmacıların çalışmaları sonucu ilk başarı sağlandı ve AIDS mikrobu izole edilerek kan stoklarının korunmasına yönelik testler geliştirildi.