“Göklerde ve yerdeki her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Hadid, 57/1)
Varlık âleminde bulunan her şey, yüce Yaratıcıyı kendi lisanı ile tesbih ediyor, hepsi O’na övgü ve senada bulunuyor. Zira bütün mülk ve saltanat Allah’ındır ve hamd O’na mahsustur. O her şeye hakkıyla gücü yetendir. Kur’an’ın, “Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a secde ederler (boyun eğerler)” (Ra’d, 13/15) ifadesi, son derece önemli bir incelik taşımaktadır. Saygı için alnı yere koymak demek olan secde, itaatin, boyun eğmenin ve teslimiyetin son sınırıdır. Yüce Allah’a secde ve tesbihte bulunmak, Allah’ın hükmünün, her zaman ve her yerde geçerli olduğunu; hiçbir şeyin, O’nun buyruğu dışına çıkamayacağının bilinmesi demektir. Kur’an’da, “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler. Ancak, siz onların tesbihini anlamazsınız.” (İsrâ, 17/44) buyrulmaktadır. Güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve tüm varlıklar, her an Allah’a secde etmekte ve O’nun buyruğuna boyun eğmektedirler.
Göklerdeki ve yerdeki tüm varlıkların O’nu tesbih etmesi, yüce Allah’ın üstün iradesinin ve mutlak gücünün doğal bir sonucudur. Her şey yüce Allah’ın bilgisinin kapsamı içindedir. Dolayısıyla Allah yapılanlardan haberdardır ve kullarının bütün hareketlerini bilir. İnsanlar, iradelerini kullanmak suretiyle Allah’ı her türlü kusur ve eksiklikten tenzih etmeli, O’na noksan sıfatları isnat etmekten kaçınmalıdırlar. Allah öyle bir Melik ki, gökleri, yerleri, bütün kâinatı yaratıp düzenleyendir. Selim akıl sahipleri için yüce Allah, “Onlar ayakta iken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Rabbimiz bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız derler.” (Âl-i İmran, 3/191) buyurmaktadır. Beden ve ruhu arındırmanın yolu, Allah’ı bilmek ve O’nu yüceltmektir. Demek ki yerde ve göktekilerin hepsi kendi lisanlarıyla her an Allah’ı tesbih etmektedirler.
Varlıkların bu tesbihini insanların bilip anlaması mümkün müdür? İnsanın dı-şında diğer varlıkların Allah’ı tesbihi, insanlarınki gibi sesle ve harflerle olan bir tesbih değildir. Bunların Allah’ı tenzih ve tesbih etmesi, varlıklarının gereği olan işlevlerinin gerçekleşmesi olarak da düşünülebilir. Varlık âleminde her şey bir dön-gü hareketi ile Allah’ı tesbih etmektedir. Tüm yaratılanlar, bu âleme gelirken Allah’ı bilip O’nu tesbih ettiler. Onların yaratılmaları da Allah’ın varlığına ve yüceliğine bir şehadettir. Bu varlıklar yaratılıştan gelen özelliklerle, kendilerine yüklenen görevleri hakkıyla yerine getirmektedirler. Varlık âleminde, insan ve cinler dışında Allah’a isyan eden, Allah’ın emirlerinden dışarı çıkan, kendi başına buyruk başka bir varlık yoktur. Göklerde ve yerde bulunanlar, isteyerek ya da istemeyerek Allah’a secde etmektedirler. Secde etmek Allah’ı tesbih etmenin önemli bir biçimidir. Secde eden insan, ubudiyetin en uç noktasına ulaşmakta, büyük bir makam karşısında yüzünü yerlere sürmekle, insan benliğini gurur ve kibirden arındırmanın en ileri boyutunu yaşamaktadır. Dolayısıyla, Allah’a secde etmeden O’nu tesbih etmek tam anlamıyla gerçekleşmiş olmayacağı gibi, her türlü hâlleriyle Allah’ı tesbih etmeyenlerin de sa-dece secde etmeleri beklenen faydayı temin etmeyecektir.
Allah’ı tesbih etmek, O’nun, hiçbir eksik sıfat taşımadığının; her şeye gücü yeten, yoktan var eden, hiçbir varlığa benzemeyen, eşi ve benzeri olmayan bir ilah olduğu-nun kabulü ve ikrarıdır. “Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra sıra (kanat çırparak uçan) kuşların Allah’ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve tesbihini kesin olarak bilmektedir…” (Nûr, 24/41) Öyle ise her zaman yüce Yaratıcıyı anmalı, sü-rekli şükretmeli, O’na sayısız ve sınırsız övgüde bulunmalıyız.