“Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından) temizlenesin? Seni Rabbine ileteyim de O’na karşı derinden saygı duyup korkasın!” (Nâzi’ât, 79/18-19)
Zikrettiğimiz bu ayetlerde yüce Allah, Hz. Musa’nın Firavun’a yaptığı tebliğden haberdar etmek suretiyle inanmayan müşriklere ihtarda bulunmuştur. Firavun’un azgınlığından haber verilmiş ve Hz. Musa’nın böylesine azmış, haddi aşmış birine bile giderek tebliğde bulunması istenmiştir.
Rabbimiz, en azgın insana bile davette bulunurken bir üslup öğretiyor:
“Ona de ki: Arınmaya niyetin var mı? Rabbine giden yolu göstereyim ki O’na saygı duyup korkasın.”
Yani ona de ki: Şirk ve ayıplardan temizlenmek istiyor musun? İsyan kirlerinden temizlenmeye niyetin var mı? Ben seni Allah’ı bilip tanımaya, tevhit inancına ve ibadete yöneltmek istiyorum. Rabbini tanıyınca kalbinde ona karşı saygı ve korku meydana gelir. Bunu kabullenirsen, Allah’ın emrettiğini yapıp yasakladığından sakı-nırsan cezasından kurtulursun. İnsan Rabbinden uzaklaştığı anda O’na karşı yolunu şaşırır, kalbi katılaşır, inat ve azgınlık baş gösterir.
Azgınlık öyle kötü bir fesat edici hâldir ki Rabbimiz peygamberinden bu fesada engel olmasını istemektedir. Bunu yaparken de dünya ve ahirette azap gelmeden önce, belki vazgeçer, kendisini Allah’ın gazabından ve azabından korur ümidiyle en güzel bir üslupla hitapta bulunmasını istemektedir. Firavun’un iyiye sevk edilmesi için her türlü yol denenmiştir. Ancak o azgınlığından vazgeçmiştir. O, nice mucize-ler gösterildiği halde itaat etmemiş, yalanlayıp isyan etmiştir. Hz. Musa’yı ve getir-diğini yalanlamıştır. Daha sonra da en büyük kötülüğü yapıp ilah olma iddiasında bulunmuştur. Benim üstümde bir Rab olamaz demiş, ayette belirtildiği gibi bunun üzerine ordusu ile beraber boğulmuştur:
“Bunun üzerine Allah onu hem ahiret hem dünya azabıyla yakaladı. Elbette bunda, korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.”
Allah (c.c), bu tür davrananlara bir ibret vesikası olarak onu dünyada boğulma ile ahirette de ateş azabı ile cezalandırmıştır. Allah’tan korkan, hadiselerden ibret alarak kendine çeki düzen veren kullara, Firavun’un bu kıssasında büyük bir ibret vardır. Aklını kullanan insan, geçmişten dersler çıkarıp yaşadığı anı ve geleceği iyi değerlendirir. İnsan potansiyel olarak iyilik ve kötülük yapabilecek özelliklere sa-hiptir.
Allah Teâlâ, insanın fıtratına doğru ve yanlışı, iyilik ve kötülüğü, günah ve sevabı bilme, tanıma, ayırt etme ve onlardan istediğini seçme gücü ve özgürlüğü vermiştir. İnsan kendisine verilen aklı yerinde kullanır, Allah’ın gönderdiği elçilerle gelen me-saja kulak verir, nefsini kötülüklerden arındırıp gönderilen elçileri örnek alırsa dün-ya ve ahirette mutlu olur. Aksine kişi, Firavun’un yaptığı gibi tercihini kötülükten yana kullanırsa hüsrana uğrar. Zira nefis, kişiyi kötülemek, samimiyetini zedelemek için benliğinde var olan her türlü kötü fikir ve düşünceyi destekleyecek şekilde hareket eder. Ancak Allah, insana kötülükten sakınmanın ve nefsini arındırıp temiz-lemenin yolunu da ilham etmiştir. Nitekim “Nefse ve ona birtakım kabiliyetler vere-ne, sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems, 91/7-10) ayetlerinde de belirtildiği gibi nefsindeki kötülüklerin ardı sıra giden kişi yıkıma uğrayacak, tüm bu kötülüklerden arınıp temizlenen ise kurtuluşa erecektir. O halde Allah’ın salih kullarından olabilmeyi hedefleyen bir kimsenin, seçimi de mutlaka bu yönde olmalıdır. Bunu sağlayabilmek için kişi, nefsine karşı tedbirli olmalıdır. Kötü-lüğü teşvik ettiğinde ona nasihat etmeli ve vicdanının sesini dinlemelidir.
Netice olarak, nefsin kötülüklerinden kurtulup Rabbin rızası doğrultusunda ça-lışabilen kimseler gerçek kurtuluşa nail olurlar:
“Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimse için, şüphesiz cennet (onun) yegâne barınağıdır.”