Pâdişâhın özel gelir – giderlerinden, yâni şahsî hazinesinden sorumlu olan Ceyb-i Hümâyun kâtiplerinden Selanikli Mehmed Edip Beyin kızı Hâlide Edip, Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nin ilk öğrencilerinden biri ve ilk Müslüman mezunu olarak Avrupâî bir eğitim almış ve ayrıca aralarında Rıza Tevfik’in de bulunduğu, devrin tanınmış şahsiyetlerinin rahlesinde özel eğitim görmüştür. Matematik dersleri aldığı, bilim târihçisi, Türkiye’de cebirsel mantığın ilk öğreticilerinden ve astronomi bilgini, Kâmûs-ı Riyâziyyat yazarı Salih Zeki ile 1901 – 1911 arasında on yıl evli kalan Hâlide Edip, Tanin’de yazdığı yazılar dolayısıyla, Otuzbir Mart hâdisesinde hayâtı tehlikeye girince, Mısır’a kaçıp oradan İngiltere’ye geçmiş, sükûnetin sağlanmasından sonra döndüğü Türkiye’de pedagoji öğretmenliği yapmıştır. 1909’da ve 1911’de kısa sürelerle yine İngiltere’ye giden ve burada çeşitli aydınlarla tanışan Halide Edip, cemiyet içinde kadınların daha aktif ve eğitimli birer birey olabilmesi amacıyla, dönünce Teâlî-i Nisvan Cemiyeti’ni kurmuş ve 1912’de, yeni kurulan Türk Ocakları’nda da görev almıştır.
Bu yıllarda, bilhassa Ziya Gökalp’ın tesiri altında kalan ve Ömer Seyfeddin tarafından “Türk milliyetperverliğinin bir İncil’i” tavsifiyle yüceltilen Yeni Turan adlı ilginç ütopyasıyla, farklı unsurlara kendilerini idâre hakkı veren adem-i merkeziyetçi, insâniyetçi eklektik bir milliyetçi partiyi anlatarak onun üzerinden gelecek tasavvur eden Hâlide Edip’in, 1914’te librettosunu yazdığı, bestesi Vedi Sabra adlı Lübnanlı bir Katolik Arap tarafından hazırlanan Kenan Çobanları adlı operası 1916 Mart’ında Türk Ocakları sahnesinde temsil edilip büyük yankı uyandırmıştır. Adını Yahya Kemâl’den alan ve muhtemelen onun nev-Yunânîlik gibi tuhaf ve kozmopolit inhirâfına benzer bir hayranlığın semitik bir enmûzeci olan bu oyun, Hâlide Edip’in, 1917’de Cemal Paşa’nın dâvetiyle gittiği Suriye’de ve Beyrut’ta da pek çok kez oynanmıştır. 1918’de Dârülfünûn’da Batı edebiyâtı okutmaya başlayan, İzmir’in işgâli sonrasında tertiplenen İstanbul mitinglerinde, bilhassa Sultanahmet’te, yaptığı konuşmayla efsâneleşen, Kenan Çobanları gibi semitik bir eserin kozmopolit yazarı olmaktan çıkıp, burada kendisini dinleyen iki yüz bin kişilik büyük kalabalığı, “Yedi yüzyılın şerefi, göğe yükselen bu minârelerin tepesinden Osmanlı târihinin yeni faciasını seyrediyor. Bu meydanlardan çok zaman alay halinde geçmiş olan büyük atalarımızın rûhuna hitap ediyor, başımı bu görünmeyen ve yenilmez ruhlara kaldırarak diyorum ki: ‘Ben İslâmiyet’in bedbaht bir kızıyım ve bugünün tâlihsiz fakat aynı derecede kahraman devrinin anasıyım. Atalarımızın ruhları önünde eğiliyor, onlara bugünün yeni Türkiye’si adına hitap ediyorum ki: Silâhsız olan bugünkü milletin kâlbi de onlarınki gibi yenilmez kudrettedir. Allah’a ve haklarımıza iman ediyoruz.” sözleriyle heyecanlandıran Hâlide Edip, 1920’de kocasıyla Anadolu’ya geçerek fiilen mücadeleye atılmış, Millî Mücâdele cephelerinde, Kızılay hastânelerinde, Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde, ayrıca Yunus Nadi’yle berâber Anadolu Ajansı’nın kuruluşunda da görev almıştır. I. Dünya Savaşı yıllarında evlendiği ikinci eşi Adnan Adıvar da Millî Mücâdele yıllarında TBMM reis vekilliği yapmış, İstanbul’un Müttefik’erden Türk idâresinde geçişi sürecinde Yüksek Komiser olarak vazifelendirilmiş önemli bir figürdü; fakat öyle anlaşılıyor ki, Hâlide Edip’in adı daha etkilidir. Bu yıllarda, Charles King’in Amerikalı bir diplomattan naklettiğine göre, “Dr. Adnan Bey millî hükûmetin liderlerinden biridir, ancak mevkiini kendi dehâsı değil, karısının dikkate değer kişiliği sâyesinde elde ettiğine inanılır.”
Tabiî bu gözdelik durumu uzun sürmemiştir. Millî Mücâdele sonrasında, ilk çok partili hayat girişimi olan ve kurucuları içinde Adnan Adıvar’ın da yer aldığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması ve birtakım siyâsî ihtilâflar dolayısıyla eşiyle berâber ülkeyi terk eden Hâlide Edip, “Politikacıların insan kâlpleriyle sıradan kumarbazların iskambil kâğıtlarıyla oynadığı gibi oynadıkları bir çağda yaşadım” diyeceği gönüllü bir sürgüne gitmiş, Atatürk’ün ölümüne dek Türkiye’ye dönmemiştir. Bu yıllarda İngiltere, Fransa ve Amerika’da yaşayan Hâlide Edip, 1939’da yurda avdetinden bir yıl sonra İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı Kürsüsü’nü kurmuş, on yıl bu kürsünün başkanlığını yapıp 1950 – 1954 arasında Demokrat Parti listesinden bağımsız İzmir milletvekili olmuştur.
Hâlide Edip ilki 1897’de John Abat’tan yaptığı Mâder olmak üzere Henri Masse’ın Islam adlı Fransızca kitabını İngilizce’ye ve Shakespeare’in (Hamlet, Nasıl Hoşunuza Giderse, Coriolanus, Antonius ve Kleopatra) George Orwell’ın (Hayvan Çiftliği), E. J. Wilkinson Gibb’in (Osmanlı Şiir Tarihi I) bâzı eserlerini Türkçe’ye çevirmiş; Ateşten Gömlek (1922) ve Vurun Kahpeye (1926) adlı millî mücâdele döneminde geçen romanları, Mor Salkımlı Ev (1963), Türk’ün Ateşle İmtihanı (1962) gibi hâtıra nevinden eserleri ile Türk edebiyâtında önemli bir yer edinmiştir. Ayrıca Türkiye’de Şark, Garp ve Amerikan Tesirleri (1955) ile üç ciltlik İngiliz Edebiyatı Tarihi (1940, 1943, 1949) adlı incelemeleri de bulunmaktadır.