Halife ne demek?

2 mins read

Arapça, birinin yerine geçen, arkasından gelen vekil olan kişi anlamlarına gelir. Bu kelime, Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi’nin 30, Sâd Suresi’nin 26. âyetinde geçer, ilk âyette, “yeryüzünde bir halife yaratacağım”, ikincisinde ise “Biz seni yeryüzünde halife kıldık, artık insanlar arasında Hak ile hükmet” manaları vardır. İnsanlar arasında Hak üzere hükmeden peygamberin, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu, bu ayetlerden ortaya çıkmaktadır. Tasavvuf okullarında ise; şeyh, müridlerinin yetişkinleri arasında, kendisi gibi mürşid-i kâmil olmaya ve derviş yetiştirmeye manevî yetenek kazananlara, özel metodlarla halifelik denilen bir emanet verir. Bu bakımdan halife, o mürşidin naibi ve kâim-i makamı olurdu. Halifelik, tasavvuf okulunda bir kişinin varacağı son makamdır. Tasavvuf yoluna girip Allah’a kavuşmayı arzu eden kimseye muhib denir. Bir müddet sonra muhib olana bey’at töreni ile “dervişlik” payesi verilirdi. Bu durumda, Bektaşîler taç giyerken, Mevlevîler çile (halvet) çıkardıklarında hücre sahibi olarak derviş unvanını alırlar.

Halife, bu dervişler arasından seçilir. Özellikle Mevlevîlerde halifelik ve şeyhlik, fonksiyon itibariyle farklılık arzederdi. Şeyh, bir dergâhın mesnevîhanlığı sıfatıyla, Çelebi Efendi tarafından, o dergâhı idareye ve nevniyâzlara Mesnevî hükümlerini öğretmeye vekil olurdu. Bu sebeple şeyh, emânet ve hilâfeti hâiz olmayabilirdi. Nitekim bu gibi şeyhlerin hizmet verdiği dergâhta, bir veya daha fazla, hücrenîşîn hilafetnâme sahibi dede bulunduğu da olurdu. Derviş, ister o dergâhın şeyhinden, isterse hilafetnâme sahibi kişiden sülük çıkarırdı. Burada makbul olanı, şeyhlik yapanın aynı zamanda hilafetnâme sahibi olması idi.

Bektaşîlerde, halifeye “çehar alâmet” (dört nişan) verilir. Mevlevîlerde, halife adayı ile mürşid, seccade üzerinde kıbleye karşı otururlar. Mürşid, halife adayının iki kaşı ortasından veya kaşlarından ve bıyıklarından makasla birkaç kıl keser, hilâfet destan sarılmış sikkesini tekbir eder, bey’at âyetini (Feth/10, 18, 19,) okur, yorumlar daha sonra elini beyat eli tarzında tutar, Muhammed (s) suresinin 19. âyetinin baş tarafını okur, üç kere Allah’ın adını zikreder, hırkasını tekbir edip giydirir. Her sabah namazından sonra, bu âyetin “fa’lem ennehû la ilahe illallah” (bil ki Allah’tan başka ilâh yoktur) kısmını okuyup, nefesinin dayanacağı kadar miktarda “La ilahe illallah” demesini tembih eder. Bu bir nefeste, üç, beş, yedi, dokuz ve daha fazla sayıda tevhid kelimesi çekilebilir. Tenbihten sonra, hilâfetini tebrik eder, görüşürler, tören bu şekilde sona erer.

Bazı tasavvuf okullarında görüldüğü gibi, halifelik nakısa ve tâmme diye ikiye ayrılır. Hilâfet-i tâmme sahipleri, şeyh olabilme durumundadırlar. Nakısa olanlarsa, sadece müridlerin derslerini takip ve sülûkunu tamamlatmak gibi görevlerle meşgul olurlar, şeyhliğe yükselemezler. Ancak hilâfet-i tâmme’ye ulaşabilirlerse Şeyh olabilirler. Bir şeyhin bir halifesi olduğu gibi, birden fazla halifesi de bulunabilir. Bu sayı, Müridlerin yetişkinlik durumuna göre az veya çok olur.

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe