Kırım göçmenlerinden Seyit Osman Nuri Bey ve Ayşe Bahriye Hanımın oğlu olarak İstanbul’da doğan Halil İnalcık, ilk tahsilini 1923 – 1930 yılları arasında Ankara Gazi Mektebi’nde ikmâl etmiş, orta öğrenimini ise Sivas Muallim Mektebi’nde geçen bir yılı saymazsak, Ankara Gazi Muallim Mektebi’nde tamamlamıştır. 1931 yılında buradan mezun olduktan sonra Balıkesir Necati Bey Muallim Mektebi’ne başlayan İnalcık, bu okuldaki lise tahsilini 1935’te bitirip aynı yıl Ankara Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi’nde târih öğrenimine başlamıştır. Bekir Sıtkı Baykal ve Fuad Köprülü gibi büyük isimlerin öğrencisi olan İnalcık, Timur hakkında hazırladığı seminerle Köprülü’nün dikkatini çekmiş, ilgi ve taltifine mazhâr olmuştur. Bu vesileyle de üniversiteden mezun olduğu 1940 yılında aynı fakültenin Yeni Çağ kürsüsünde ilmî yardımcı olarak göreve başlamıştır. 1942’de Tanzimat ve Bulgar Meselesi başlıklı teziyle doktorasını tamamlayan hoca, bu ilk eseriyle ilmî kariyerinin başından îtibâren parlamaya, Osmanlı târihyazıcılığında belgelere dayalı sosyo-ekonomik nokta-i nazarın hâkim olacağı târih anlayışı tebellür etmeye başlamıştır. Yeni Çağ kürsüsüne asistan olarak atanmasından sonra, Viyana’dan ‘Büyük Ricat’e Osmanlı İmparatorluğu ve Kırım Hanlığı başlıklı doçentlik teziyle 1943’te doçentliğe atanan İnalcık’ın ihtisâsını artırmak üzere 1949’da İngiltere’ye gitmesi, şüphesiz ilmî çalışmalarının sonraki yönünü daha da berkitecek önemli gelişmelerin ışığında değerlendirilmelidir. Aynı yıl ünlü Annales târihçisi Fernand Braudel’in La Méditerranée et le monde méditerranéen à l’époque de Philippe II (II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası) adlı muazzam çalışmasının neşredilmesi bu gelişmeler içerisinde en önemli olanıdır. Eser, coğrafya ve târih, zaman ve mekân üzerinde “la longue durèe” olarak tâbir edilen ve sosyal hâdiselerin gerisindeki çok geniş bir zaman dilimi içerisinde meydana gelen coğrâfî, klimatolojik, gündelik gelişmeleri birkaç katmanlı bir târih anlatısı içerisinde ortaya koyan çığır açıcı bir çalışmadır ve İnalcık’ın üzerinde çok tesiri olmuştur. 1950 yılında bu eser üzerine kaleme aldığı değerlendirme de bu etkiyi ortaya koymaktadır. 1951’de Türkiye’ye dönen İnalcık, 1952’de Viyana Bozgun Yıllarında Osmanlı-Kırım Hanlığı İşbirliği başlıklı teziyle profesör olmuştur. 1953 – 1954 yıllarında Columbia Üniversitesi’nde misâfir profesör olarak bulunan ve Amerikan târihçiliğinde Osmanlı- Türk târihyazıcılığının inkişâfı noktasında ilk katkılarını yapan İnalcık, aynı zamanda bâzı uluslararası yayınlardaki Osmanlı târihi ile ilgili kısımların kontrolünde aranan bir isim olmaya başlamıştır. Osmanlı tarihçiliğine bu erken târihlerde yaptığı diğer bir katkı da ilmî çalışmalarıyla önemli hataları tashih etmek konusundaki başarılarında aranmalıdır. 1953’te yayınlanan “Stefan Duşan’dan Osmanlı İmperatorluğu’na: XV. Asırda Rumeli’de Hıristiyan Sipahiler ve Menşeleri” adlı makâlesiyle. Osmanlıların Balkanlara yerleşmesi hakkında çığır açıcı tespitlerde bulunarak bu süreçte eski askerî feodal zümrenin yeni Osmanlı rejimi içerisinde varlığını sürdürdüğünü ortaya koyması ve umûmiyetle düşmanlık ve taassup üzerinden şekillenen Balkan tarihçiliğinin bu bakış açısını sarsmak sûretiyle ortaya koyduğu katkı bunların en önde gelenidir.
1957’de memlekete döndükten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Osmanlı ve Amerikan târihleri dışında Teşkîlat Târihi ve Türk İnkılâp Târihi de okutan İnalcık, akademik hayatının başlarında Osmanlı toprak rejimi hakkında yaptığı çalışmalar ve bu rejimin kuruluş ve çözülüşünü anlamak için tahrir defterleri ile kânunnâmeler üzerine yoğunlaşması sebebiyle, 1960’ların başlarında toprak meselesi ne dâir çalışma ve değerlendirmelerde bulunmak amacıyla Millî Birlik Komitesi’nin isteğiyle Güneydoğu Anadolu bölgesinde inceleme gezisi düzenlemiş; Kıbrıs, İsrâil, Beyrut gibi Doğu Akdeniz memleketlerinde çeşitli arşiv çalışmaları yapmıştır. 1940’lardan îtibâren muhtelif uluslararası kurumlara (1947: Türk Tarih Kurumu aslî üyeliği; 1966: Uluslararası Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Kurumu üyeliği; 1974: Royal Historical Society muhabir üyeliği; 1978: The Royal Asiatic Society) üye seçilen İnalcık, çeşitli uluslararası kongrelere iştirâk etmiş ve 1969’da Tibor Halasi-Kun ile birlikte Archivum Ottomanicum dergisini yayınlamaya başlamıştır.
1972’de Ankara Üniversitesi’nden emekli olan Halil İnalcık, Chicago Üniversitesi’nin dâvetiyle Amerika’ya giderek imtiyazlı profesör unvânıyla burada çalışmalarını sürdürmeye başlamıştır. Uluslararası otorite ve şöhretiyle uzun zamandır Osmanlı târih araştırmalarının önde gelen ismi olarak ilk sentez eseri de bu yıllarda İngiltere’de neşredilmiş olan The Ottoman Empire: the Classical Age, 1300–1600 (1973) olmuştur. Siyâsî târih, saray teşkîlâtı, hukûkî yapı, dinî hayat ve kültür konularında bütüncül bir bakış açısıyla hâlâ temel bir referans kitabı olarak kullanılmaya devam eden bu eser, pek çok dile de çevrilmiş, Balkan ve Ortadoğu dillerindeki etkisi oralardaki Osmanlı târihyazıcılığının yeniden ele alınmasında sağladığı katkıyla tebârüz etmiştir. Sosyal târih çalışmalarının önemli bir öznesi olarak hukuk târihi, şehir târihi, reform târihleri üzerine de çalışmalarını sürdüren İnalcık’ın yılların birikimini değerlendirdiği bir diğer mühim sentez eseri de 1994’te yayınlanan ve Osmanlı klâsik çağının (1300 – 1600) ekonomik ve sosyal gelişmelerini çeşitli başlıklar üzerinden ele aldığı An Economic and Social History of the Ottoman Empire adlı çalışmasıdır. Bu eser, 1996’da S. Faroqhi, B. McGowan, D. Quataert ve Ş. Pamuk’un çalışmalarıyla 1600 – 1900 arası dönemi ele alan ikinci bir cildin ilâve edilmesi sûretiyle iki cilt olarak neşredilmiş ve 2001’de Türkçeye çevrilmiştir.
1986’da Chicago Üniversitesi’nden emekli olan İnalcık, 1990 – 1992 yılları arasında Harvard ve Princeton üniversitelerinde fahrî profesör olarak ders verdikten sonra 1993 yılında Türkiye’ye dönerek Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümünün kuruluşunda yer almıştır. Pek çok değerli çalışmanın yanı sıra edebiyat târihi konusunda da öncü eserlere imza atan Halil İnalcık’ın bu sahadaki ilk eseri Osmanlı edebiyâtında hâmi – mahmi ilişkilerini, yani patronaj konusunu ele aldığı monografisi 2003 yılında neşredilen Şâir ve Patron’dur. İkinci eseri ise, 2011 yılında yayınladığı kapsamlı bir çalışma olan Has-bağçede ‘ayş u tarâb – Nedimler Şairler Mutribler başlıklı kitabıdır. Bu eserinde de Osmanlı pâdişahlarının eğlence meclislerini, klâsik edebiyâtın kaynaklarından, İran ve Emevî, Abbâsî saraylarından Orta Çağ’ın muhtelif Türk hükümdarlıklarına kadar çeşitli gelenekleri ele alarak anlatmış, saray kültürü ve imtiyazlı sınıfların işret ve sanatla tedâhül hâlindeki sefâ âlemlerini temel kaynakları kullanmak sûretiyle ortaya koymuştur. Halil İnalcık, 2008’de yayınlanan Türkiye Tekstil Tarihi Üzerine Araştırmalar adlı eserinde de bu sektörün muhtelif gelişme evrelerini uzun bir zaman dilimi içerisinde ticârî krizler, doğan rekabet piyasaları, arz ve talep meseleleri üzerinden ele alıp konuyu günümüze kadar getirerek önemli bir monografi ortaya koymuştur. Son yıllarını ise, Osmanlı târihinin siyâsî, sosyal, iktisâdî anlamda bütüncül yeni ve daha kapsamlı bir sentezine hasrederek Devlet-i ‘Aliyye üstbaşlığıyla vefâtından evvel üç cildini neşredebildiği çalışmalarını ortaya koymuştur. İlk cilt, beylikten güçlü bir imparatorluğa dönüşümün anlatıldığı “Klâsik Dönem (1300 – 1606) Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim” (2009) altbaşlığıyla, ikinci cilt, pâdişah otoritesinin zayıfladığı 17. asrın ilk yarısına dâir gelişmelerin, “Kadınlar Saltanatı” olarak da tesmiye edilen “Harem Sultanları” dönemlerinin anlatıldığı “Tagayyür ve Fesad (1603 – 1656): Bozuluş ve Kargaşa” (2014) altbaşlığıyla, üçüncü cilt ise devlet otoritesinin bir dizi güçlü sadrâzam – diktatör (sâhib-i seyf) eliyle yeniden kurulduğu “Köprülüler Devri” (2015) altbaşlığıyla yayınlanmıştır ve henüz neşredilmemiş ciltler de yayına hazır vaziyette beklemektedir.
Halil İnalcık’ın Osmanlı târih çalışmalarına hiç bitmeyen katkılarından birisi de 2007 yılında İslam Ansiklopedisi’nde neşredilen ve o târihten îtibâren muhtelif yayınlarda yer alan “Osman Beg” maddesidir. Osmanlı beyliğinin kuruluş dönemlerini aydınlatan ve temel kaynaklar ışığında devletin bânisi Osman Gâzi’yi bulanık bir târih öncesi manzarasının içinden çıkararak târihe daha fazla yaklaştıran İnalcık’ın, bu çalışmasıyla ulaştığı sonuçlardan biri, geleneğin 1299 olarak kabûl ettiği Osmanlı’nın kuruluş târihini, Osman Gâzi’nin çağdaşı Bizanslı târihçi Pachymeres’in tanıklığıyla 1302 yılında cereyân eden Bapheus Savaşına çekmesidir. Muhtelif vesîlelerle erken Osmanlı târihi incelemelerinde sâha araştırması ve arkeolojik yöntemlerin önemini de ortaya koyan İnalcık, ömrünün son aylarına kadar azimle çalışmaktan ve Türk târihinin en mühim sahafatını teşkîl eden Osmanlı evreleri hakkında bir standart belirleyen dünya çapında tâyin edici eserler ortaya koymaktan bir ân geri durmamış, ilmî heyecânını bir ân olsun kaybetmemiştir. İnalcık, 27 Temmuz 2016 târihinde, İlber Ortaylı’nın tâbiriyle “bir Türk pantheonu” olan Fâtih Camii hazîresine defnedilmiştir.