Arapça, sıkıntı, harabelik yerler manasına gelen bir kelime. Sûfinin, maddi ve nefsî dediğimiz yönünü yıkmasından, kendisinde dünyalık bir şey kalmamasından hareketle bu tâbir kullanılır olmuştur. Meyhane kelimesi de aynı mânâda kullanılmıştır. Tasavvuf edebiyatında; içki, dudak, yanak, şarap, kâse, sâkî gibi mecazlı kullanımlar, tamamen sûfinin geçirdiği, yaşadığı bir takım hâlleri veya bazı tâbirlerin sembol olarak ifâdelendirilişini belirler. Sâkî: Mürşid; Sevgili: Allah; Kâse: Kalb; vb. gibi örnekler, bu hususu daha iyi açıklar. Sûfilerin dünyalarını harap etmeleri, âhireti imâr içindir. Zira âyetlerde, dünyanın bir oyun yeri olduğu, âhiretin dünyadan daha hayırlı bulunduğu anlatılmaktadır. Çeşitli âyetlerin, bu şekilde bir yorum kazanması sonucu, rindler, ehl-i harabat denilen ve özgürce bir hayat yaşamaya temayüllü bazı gruplar ortaya çıkmıştır. Harabelik, yıkık yer, kimseye mal olmayan, ne kadar onarılırsa onarılsın, bir türlü mamur hâle gelmeyen, bir çeşit sarhoş olup sonunda yıkılıp giden, yok olan şu dünyadır. Zira Allah’ın vechinin haricinde olan her şey fanidir, yok olucudur, helak olucudur. (Rahman/26-27). Ancak, bu görüşün islâm açısından, çeşitli şekillerde tenkide uğradığı da bir gerçektir. Resmî islâm’dan sapma gösteren Hurufîlik, Kalenderîlik ve Hayderîlik gibi bazı tasavvufî okullar için, bu iddia geçerli görülmekle birlikte, dünyaya lâyık olduğu gibi değer veren ve ona göre Rabbanî bir yaşam tarzını kendine şiar edinmiş kişiler için, doğru değildir.
Hârâbatı eğerçi görmedik amma, görenlerden
İşittik bir neşat-efzâ makâm-ı dil-güşâ derler.
Şeyhülislâm Yahya
Hârâbatı görenler her biri bir haletin söyler
Safâsın zikreder rindân, zâhid sıkletin söyler.
Ragıb Paşa