1920 başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday Warren G.Harding’in büyük bir zafer kazanması, Wilson’un idealizminin ve uluslararası alanda sürdürdüğü politikanın genelde kabul görmediğine ilişkin son kanıt oldu. Gazeteci William Allen White’nin yazdığına göre, Amerikan halkı “sorunlardan bıkmış, ideallerden usanmış ve asil olmaktan sıkılmıştı.”
1920 seçimlerinin bir özelliği de, ülke genelinde kadınların ilk kez bir başkan adayı için oy kullanmış olmalarıydı. Kongre’nin 1919 yılında Anayasa’daki 19. Değişiklik’i eyaletlere sunması ve onaylanması sonucu, kadınların bir yıl sonra oy kullanmalarına yol açılmıştı.
1920’lerin hükümet politikası, en azından ülkenin kentsel alanlarındaki gönence uygun olarak aşırı muhafazakar bir çizgi izledi. Anılan politika, eğer hükümet özel işletmeleri desteklerse gönencin giderek nüfusun kalan kesimlerinin çoğuna da yayılacağı inancına dayanıyordu.
Buna uygun olarak, Cumhuriyetçilerin politikası, A.B.D. endüstrisi için en elverişli koşulların yaratılmasına yönelmişti. 1922 ve 1930 yıllarında kabul edilen yeni yasalarla gümrük tarifeleri yükseltildi ve A.B.D. imalatçılarının iç piyasada birbiri ardından tekeller yaratmaları güvence altına alındı. Bunlardan ikincisi olan 1930 tarihli Smoot-Hawley Yasası ile o kadar yüksek gümrük tarifeleri getirilmişti ki, 1.000’den fazla ekonomist Başkan Herbert Hoover’e baş vurup yasayı veto etmesi talebinde bulundu; yasanın çıkarılmasını izleyen gelişmeler, diğer ülkelerin ağır misillemelerde bulunacakları yolundaki tahminleri haklı çıkardı. Federal hükümet aynı yıllarda Maliye Bakanı Andrew Mellon’un, yüksek gelir vergilerinin zenginlerin yeni endüstri teşebbüslerine girmelerini engelleyeceği yolundaki inancını yansıtan bir vergi indirimleri politikası uygulamaya başladı. Bakan’ın, savaş yıllarında uygulanmış olan gelir vergilerinin, aşırı kar vergilerinin ve kurumlar vergilerinin ya tümüyle kaldırılması ya da büyük ölçüde azaltılmasına ilişkin önerilerine uyan Kongre, 1921-1929 arasında bir dizi yasa kabul etti.
Harding’in başkan yardımcılığını yapan, onun 1923’te ölümü üzerine başkanlığa getirilen, 1924’teki başkanlık seçimlerini kazanan ve asık suratlı bir Vermontlu olan Calvin Coolidge, “Amerikan halkının temel uğraşı ticarettir” demişti. Coolidge, Cumhuriyetçi Parti’nin muhafazakar ekonomik politikasını uyguladı; fakat, ölümünden önce görevdeki son aylarında yolsuzluk suçlamaları karşısında kalmış olan şanssız Harding’den çok daha iyi bir yöneticiydi.
Özel sektör 1920’ler boyunca, inşaat kredileri, karlı posta taşıma sözleşmeleri ve diğer dolaylı destek yardımları gibi önemli teşvikler gördü. Sözgelimi, savaş sırasında hükümet denetimi altına alınmış olan demiryollarının yönetimi, 1920 tarihli Taşımacılık Yasası ile şimdiden özel sektöre devredilmişti bile. 1917-1920 arasında büyük kesimi devlet malı olan Ticaret Filosu da özel işletmelere satıldı.
Buna karşılık, Cumhuriyetçilerin tarım politikası, 1920’lerin gönencinden en az payı alan çiftçiler tarafından gittikçe artan bir oranda eleştirilmekteydi. 1900-1920 döneminde, savaş yıllarında A.B.D. tarımsal ürünleri karşısında oluşan eşi görülmemiş talep nedeniyle tarımda genel bir gönenç yaşanmış ve fiyatlar yükselmişti. Çiftçiler, verimsiz olduğu için uzun yıllardır boş bırakılmış bulunan ya da o güne değin ekilmemiş halde duran toprakları kullanmışlardı. A.B.D. çiftliklerinin değeri yükseldikçe, çitçiler daha önce almaya hiç güçlerinin bulunmadığı mal ve makineleri edinmeye başladılar. Buna karşın, savaş dönemi talebinin 1920’nin sonunda birdenbire durması yüzünden, buğday ve mısır gibi temel tarımsal ürünler ticareti büyük bir düşüş gösterdi. Amerikan tarımındaki çöküntünün pek çok nedeni vardı; ancak, bunların başında dış pazarların yitirilmesi geliyordu. A.B.D. çiftçileri, Amerika Birleşik Devletleri’in kendi gümrük tarifeleri nedeniyle mal almadığı ülkelere kolaylıkla satış yapamıyorlardı. Dünya pazarının kapıları yavaş yavaş kapanıyordu. 1930’ların genel bunalımı, zaten zayıflamış olan tarımı kolaylıkla çökertti.