Arapça, yüzük ve mühür manalarına gelen bir kelimedir. Kâşânî’ye göre, hâtem, bütün makamları geçip olgunluğa ulaşmak demektir. Hâtemü’n-Nübüvve: Allah’ın peygamberliği kendisiyle sona erdirdiği kişidir, ki bu, Hz. Muhammed (s)’dir. Ahzab/40’da buyurulduğu gibi “Muhammed (s) içinizden herhangi birinin babası gibi değildir. O, Allah’ın Rasûlü ve nebilerinin sonuncusudur.” Tasavvuf ıstılahında, özellikle Hakîm Tirmizî’nin geliştirdiği bir hâtmü’l-velâye kavramı vardır. Ancak “bu kavram konusunda, ihtilaf söz konusudur. Bir kısmına göre, velilerin mührü Hz. Ali (r)’dir. Bir kısmı da (özellikle Abrurrazzâk Kâşânî), “bu, ahir zamanda geleceği vadedilen Mehdî’dir. O’nun ölümü ile, âlemin düzeni bozulacaktır. Bu, Allah’ın arif kullarının kalbine vurduğu bir mühürdür. Hakk’ı tanımaları sebebiyle vurulur. Arifler bu mühür ile, diğer insanlardan ayrılırlar” der.