Arapça, akla gelen, hatıra gelen, hatırlayan gibi manaları olan bir kelimedir. Kâşânî’ye göre, kulun katkısı olmadan gelen, hitaptan kalbe doğan şeye hatır denir. Hitâb olarak gelenler dört kısma ayrılır:
Rabbanî hatır; sebebi kolayca anlaşılacak olan ve asla hatalı olmayan hatırdır. Bu, hatıratın ilkidir. Bu, kuvvet ve tasallut (egemen olma) ile bilinir. Def ile indifa (itmekle itilme) söz konusu değildir. Melekî hatır; görevli veya mefrûz olmak üzere gelir. Kısaca, melekî hatırda olan herşey, salâh (doğru, iyi)’tır. Ve buna ilham adı verilir. Nefsânî hatır; bunda, nefsin payı bulunur. Ve “hâcis” adı verilir. Şeytanî hatır; Hakk’a muhalefet etmeye, karşı koymaya çağıran hatırdır. Bakara/268’de şöyle buyurulur: “Şeytan size fakirliği va’deder, ve size kötülük (işletmek) le emreder”. Bir hadis-i şerifte” Şeytanın dostu, Hakk’ı yalanlamak, şerri vâdetmektir”. buyurulur (Suyutî, el-Camiu’s-Sağîr, ss. 90-1). Buna da “visvâs” adı verilir.
Bu dört hatır, bazı kaynaklarda şu şekilde açıklanır:
- Hâtır-ı Rahmânî : Sâlikin kalbinde, cemal-i vahdetin tecellisi ile, tam bir sükûnet halinin meydana gelmesine denir. Aynı zamanda muhabbetullah’ı ifâde eder.
- Hâtır-ı Melekî : Ahiret sevgisi ve ruhanî kuvvetlerin gelmesiyle, tâata yönelmenin ortaya çıkması yerinde kullanılan bir tâbirdir.
- Hâtır-ı Nefsânî : Nefis ve dünya sevgisinin, ruhanî kuvvetlere üstün gelmesine denir.
- Hâtır-ı Şeytanî : Nefse sevgi beslemek yüzünden, kötülük işlemek arzusu yerinde kullanılır bir tâbirdir. Şehvet ve mâsiyet demektir.