“…Öyle ise hayırlı işlerde birbirinizle yarışın…” (Maide, 5/48)
Yüce dinimiz İslam, bütün insanları hayra davet etmekte ve bizlerden faydalı işler yapmamızı, iyilik yolunda başkalarına örnek olmamızı ve hayırda birbirimizle yarışmamızı istemektedir.
Hayır; aklımıza gelen her türlü iyilik, güzellik, yararlı işler, faydalı tutum ve dav-ranışları içine alan şümullü bir kavramdır. Hayır, insanların rağbet ettiği, sevip arzu-ladığı güzel olan şeylerdir. Dilimizde karşılık beklemeden yapılan yardıma da hayır denir. Bir de hayrat tabiri vardır ki, bununla da Allah’ın rızasını kazanmak için in-sanların yararına sunulmak üzere yapılan/vakfedilen cami, mescit, okul, kütüphane, hastane gibi eserler kastedilir. Din görevlilerine de dine hizmet edenler anlamında hademe-i hayrat denilmiştir.
Hayır, bir anlamda şerrin zıttıdır. Yüce Allah, bizleri zaman zaman hayır ve şer ile dener, imtihan eder (Enbiya, 22/35). İmtihanda başarılı olmak da, başarısız olmak da bizim elimizdedir. Dünyada hayır ya da şer, ne yaparsak yapalım, yaptıklarımızın karşılığını ahirette mutlaka göreceğiz ve hiçbir şey karşılıksız olmayacaktırra, 2/110, 184, 197; Âl-i İmrân, 3/30; Zilzâl, 99/7-8).
Kur’an-ı Kerim, hayatın gayesinin hayır ve iyilik yarışında bulunma olduğunu bildirmektedir:
“İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.” (Mü’minun, 23/61), “… Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın!…” (Bakara, 2/148)
“…İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.” (Mutaffifîn, 83/26) ayetleri bunun açık gös-tergesidir.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “din hayırhahlıktır.” (Müslim, “İman”, 95, Ebu Dâvûd, “Edeb”, 67; Nesaî, “Bey’at, 31) buyurmuştur. Yani dinin özü, insanların hayrını, iyiliğini istemektir.
Yine Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimize göre; dünya ve ahirette kurtuluşa ere-bilmek için hayır işlemek gerekir. Yüce Rabbimiz Hac suresinin 77.ayetinde şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kur-tuluşa eresiniz.”
Yüce Allah insanları hayra davet ettiği gibi, bizden insanları hayra davet eden bir toplumun bulunmasını da emretmektedir:
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun.” (Âl-i İmran, 3/104)
İslam’ın hayat anlayışı, iyilik yaparak başkalarına güzel örnek olmayı önemse-mektir. “İyilik eskimez, yani iyilik sahibi daima hayırla yâd olunur.” (en-Nebhâni, el-Fethu’l-Kebir, 1, 490) buyuran sevgili Peygamberimizin hayat felsefesi de, hakkı ve hayrı yay-maya dayanır.
Peygamberimizin yetimleri, yoksulları, darda kalanları, maddi ve manevi yardıma muhtaç olanları nasıl bağrına bastığını, onlarla nasıl candan ve fedakârca ilgilendiğini biliyoruz. O’nun, kendisine ikram edilen yiyeceği bile çevresindekilerle paylaşması, eline geçen hemen her şeyi muhtaçlara dağıtması, kimseyi eli boş çevirmemesi ve cömert davranması ne kadar düşündürücüdür. O’nun bu fiili örnekliği, Müslüman-lar için de kesintisiz hayır işleme bilinci oluşturmuştur. Bunun sonucu olarak cami-ler, medreseler, hanlar, köprüler, aşevleri gibi hayır kuruluşları ve vakıf müesseseleri ortaya çıkmıştır. Bu anlayış Müslümanlar arasında, “insanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan; malın en hayırlısı, Allah yolunda harcanan; Allah yolunda harcananın en hayırlısı da insanların en çok ihtiyaç duydukları şeyleri karşılayandır.” şeklinde İslam’ın ruhuna uygun bir ilkenin yerleşmesinde önemli bir etken olmuştur.
Dünyada insanlara iyilik yapmak ahirette insanı mutlu edecek ve cennete gir-mesine vesile olacak bir hayrı önden göndermek demektir. Sevgili Peygamberimiz,
“Mümin, sonu cennet oluncaya kadar işlemiş olduğu hayra doymaz.” buyurmuyor mu?
Öyleyse birbirimizle hayırda yarışalım; bu yarış, güzellikleri ve erdemleri artırma yarışıdır. Çünkü olgun müminler, dünyevi çıkar elde etmek ya da insanlar arasında bir üstünlük sağlamak için değil, sadece Allah’ın emirlerini yerine getirmede, sevgili Peygamberimizi örnek almada ve insanlık için faydalı şeyler üretmede birbiriyle yarışırlar. Unutmayalım ki, bu yarışta kaybeden hiçbir kimse yoktur.