Arapça, toz anlamına gelir, içinde, âlemdeki bütün suretlerin açıldığı, şekillerin oluştuğu madde. Ancak, hebâ’nın vücudda bir ayn’ı yoktur. Sadece içinde bulundurduğu suretler bakımından vardır. Aslı bakımından yoktur. Bu yönüyle heba, adı olan amâ’ya, cismi bulunmayan Anka’ya benzer. Hebâ’ya heyula da denir. Heba, varlığın dördüncü mertebesinde bulunur. Ondan önceki üç mertebe ise, şunlardır: Akl-ı evvel, nefs-i külli, tabiat-ı külli. Hebâ’dan sonra külli cisim mertebesi bulunur. Hebâ-suret ilişkisi, beyazlık-beyaz ilişkisine benzer. Beyaz olmadan beyazlık anlaşılmadığı gibi, suret olmadan hebâ’yı anlamak mümkün olmaz. 125 asal element ise kainatın oluşumunun başladığı big bang (büyük patlama) dan sonra, bütün bir kozmozu kaplayan tek değerli helyum’dan meydana gelmiştir. Bir toz gibi (veya proto- plazma gibi) tüm kozmozu kaplayan helyumistik oluşum, acaba cisimlerin kendisinden çıktığı heba (toz) olabilir mi? incelemek gerek, düşünmek gerek. Modern kuvantum fiziği ve modern astrofizik çalışmalarının kainat (kozmoz)’ın formasyonunu Cobeu ve Hubble adlı uzay teleskoplarıyla hemen hemen ortaya koymuş bulunuyor. Modern ilimlerin söz konusu olmadığı, dokuz asır önceki zaman diliminde yaşamış islâm düşünürlerinin kozmogenisinin günümüz bilimsel verileriyle paralellik arzetmesi, gerçekten kayda değer… Konuyla ilgili diğer çeşitlemeler için sayın Mehmed Bayraktar (Prof. Dr.) beyefendinin “Modern Bilim ve Tasavvuf” adlı eserine ve Time dergisinin “Dark Matter” ile ilgili en son ilmî veriyi anlatan Mart-1995 sayısına başvurulabilir.