“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.” (Bakara, 2/207)
Allah’a iman edip, yalnızca O’nun rızasını, sevgisini kazanmak için çalışmak ve ibadetlerimizi sadece O’na özgü kılmak asli kulluk görevimizdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.”
Allah rızası gözetilmeden yapılan bütün amellerin boşa gideceği Kur’an’da şöyle belirtilir:
“O gün birtakım yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir. Çalışmış, (boşa) yorulmuşlar-dır.” (Gaşiye, 88/2-3)
Allah insanların amellerini kalplerinde taşımış oldukları niyetlere göre değerlen-dirir. Ebû Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar.”
Tıpkı şu hadiste olduğu gibi… Abdullah İbn Ömer (r.a), Resûlullah (s.a.s)’ı şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine;
- Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler. İçlerinden biri söze başlayarak;
- Allahım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yeme-den çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün hayvan-lara yem bulmak üzere evden ayrıldım; onlar uyumadan önce de dönemedim.
Bir diğeri;
- Allahım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuş Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman dedi ki: Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme! En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım.
Allahım! Eğer ben bu işi senin rızanı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır, diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.
Üçüncü adam da;
- Allahım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıkageldi. Bana;
- Ey Allah kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de ona;
- Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, de-dim. Adamcağız;
- Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum, diye ce-vap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmışsam, içinde bulun-duğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler.” (Buhârî, “Büyû`” 98; Müslim, “Zikir” 100)
İşte aynen bunun gibi başımız sıkıştığında bile Allah’ımızın yüzümüze bakma-sını sağlayacak gönülden amellerimiz olmalı. Hedefimiz daima Allah’ın rızasını ka-zanmak olmalı.