“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 2/168)
Yasaklayıcı bir hüküm bulunmadığı sürece eşyada asıl olan mubah ve helal ol-maktır. Helalin zıddı ise haramdır. Haram, kesin olarak yasaklanan şeydir. Dünyada hiçbir devlet ve o devleti oluşturan fertler sınırsız özgürlüğü kabul etmezler. Zira sınırsız özgürlük kargaşa ve anarşi doğurur. Kamu düzenini sağlamak, insan hak ve hürriyetlerini teminat altına almak için, birtakım yasaklamaların olması doğaldır.
Dinimiz bu amaca yönelik olarak birtakım yasaklamalar koymuştur. Bu yasakla-malara baktığımız zaman bunların, insanların hak ve özgürlüklerini güvence altına almaya, aldatılmalarının önüne geçmeye yönelik tedbirler olduğunu görürüz. Bu yasaklara birkaç örnek verelim:
Müşteriyi aldatmak, malın ayıbını ve kusurunu gizlemek, çalışanı mağdur et-mek, çalışanın emeğinin karşılığını vermemek veya zamanında vermemek; çalışanın emeğini sarf etmeden ücret alması, işini zamanında yapmaması, aldığı ücretin yeter-sizliğini bahane ederek verimli çalışmaması, usta ve sanatkârların işini zamanında ve doğru yapmaması, kamu hakkını yemek, devletin malını zimmetine geçirmek; devlete ait borcunu ödemeyerek bu borcu vatandaşa ödetmek, vatandaşı haraç ve rüşvet vermeye zorlamak için işini zorlaştırmak ve sonucunda haraç ve rüşvet al-mak, esrar ve eroin satmak, fuhuş tacirliği yapmak, karaborsacılık yapmak; fırsatları ganimet bilip fiyatları artırmak, umut tacirliği yapmak ve bu yolla insanlara kısa yoldan zengin olma hayalleri aşılayarak çeşit çeşit kumar mekanizmaları kurmak suretiyle onları sömürmek, ödünç borç verme ve mağdura yardım etme hasletleri-nin kaybolmasını fırsat bilerek darda kalan insanlara faizle borç para vermek ve tefecilik yapmak, hırsızlık, gasp, kapkaççılık, dolandırıcılık, hileli iflas, sahte boşanma suretiyle ve sahte evrakla maaş almak, yetim malı yemek vb.
Bütün bu yasakların helal kazançla da alakası vardır. Her konuda olduğu gibi dinimiz helal kazancın yolunu da bize gösteriyor:
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.”
Sevgili Efendimiz de alın teriyle kazanmaya dikkat çekmiştir:
“Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın Pey-gamberi Dâvûd (a.s) da kendi el emeğinden yerdi.”
Haram kazancın ne hayrı olur ne de bereketi. Kişiye, ailesine, çoluk çocuğuna huzur getirmez. Atalarımız “Ağlayanın malı, gülene hayır getirmez” demişlerdir.
Öte yandan dua ve ibadetlerin kabul edilmesi için boğazdan geçen lokmanın helal olması şarttır. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyorlar:
“Bir kimse (Allah yolunda) uzun sefere çıkar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! diyerek ellerini gökyüzüne açar. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!” (Müslim, “Zekât” 65)
Unutulmaması gereken bir hususa işaret etmek istiyoruz. Haramların sayısı sı-nırlıdır. Kimilerinin, cehaletin eseri olarak “o haram bu haram, her şey haram” söz-leriyle iddia ettikleri gibi her şey haram değildir.
“Nu’mân b. Beşîr (r.anhuma)’den rivayet edilmiştir: Resûlullah (s.a.s)’ı şöyle bu-yururken dinledim:
“Şüphesiz helâl de belli, haram da. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Şüpheli şeylerden sakınan kimse, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli şeylere dalan kimse ise, harama dalar. Tıpkı sürüsünü baş-kasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu araziye girme tehlikesi var-dır. Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arazisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir. Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.”