“Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir.” (Zilzâl, 99/7-8)
Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ahiretle ilgili olarak öne çıkardığı konuların başında herkesin iyi veya kötü yaptıklarından sorumlu olacağı ve bunların karşılığını tam alacağı üzerinedir. Rabbimiz bir bütün olarak hem Mekke hem de Medine’de nazil olan ayetlerde sürekli olarak bu konuyu işlemiştir. Aslına bakılırsa bunun sürekli işlenmesi biz insanların sonradan pişman olmayacağı işlere yönlendirilmesi mak-sadına yöneliktir. Örneğin insanlar birçok defalar haksızlık, adaletsizlik yapmasın-lar diye uyarılmıştır. Çünkü her kim zerre miktarı hayır işlerse, karşılığını “hayır”/ cennet mükâfatı olarak, her kim zerre miktarı şer işlerse, karşılığını “şer”/cehennem azabı olarak görecektir. Bu durumda insanoğlunun Allah’tan herhangi bir şeyi kaçır-ması söz konusu olamayacaktır.
Bu anlayış üzerine oturmuş bir yaşam biçiminin yeryüzündeki barış ve huzuru sağlayacağı, en önemlisi de, ancak bu anlayışın insanın onurunu koruyacağı, kim-liğini ve kişiliğini yücelteceğini bilmek gerekir. Düşünün ki herkesin yaptığı yanına kâr kalacak, güçlü zayıfı ezecek, elindeki ekmeğini haksızca gasp edecektir. Böyle bir dünyanın yaşanabilir olması mümkün müdür? Üstelik bu anlayış sadece bizim dinimizle de sınırlı değildir. Bu konu bütün dinlerin ortak olan yönlerinden bir ta-nesidir. Çünkü hakikati aramak, haksızlığa karşı durmak, kötülük yapanın cezasını bulmasını istemek insanoğlunun yapısında vardır. İnsan dünyada kendisine yapılan haksızlığın bir tür karşılığını alacağına inanmakta ve öylece teselli bulmaktadır. Eğer insanlar herkesin yaptığı ile kalacağı inancına kapılırlarsa, bu defa insanın bütün olumlu şeyleri ortaya koyması, üretmesi, yardımlaşması, iyilik yapması gibi değer yargıları alt-üst olacaktır.
O halde dinimizin temel inanç esaslarından biri olan ahiret hayatında insanlar yaptıklarının karşılığını şöyle veya böyle mutlaka alacaklardır. Buna samimiyet-le inandığımız takdirde kötülük yapmak yerine iyilik yapmanın yollarını aramış olacağız. Bu anlayış aynı zamanda bizlere, hem bu dünyada yaptıklarımızı anlamlı kılmakta, hem de ölümden sonraki hayatta karşılaşacağımız konum hakkında bilgi vermektedir. Yaptığının karşılığı tastamam kendine verilecek olan kişi bu durumda çevresini sevmeye çalışacak, etrafındakilerle beraber huzur ve barış dolu bir hayat yaşamanın gayreti içinde olacaktır. İnsana yaptığının karşılığının eksiksiz verilece-ğine dair Kitabımızda oldukça fazla sayıda ayet bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir:
“Güzel iş yapanlara (karşılık olarak) daha güzeli ve bir de fazlası vardır. Onların yüz-lerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar cennetliklerdir ve orada ebedî kala-caklardır. Kötü işler yapmış olanlara gelince, bir kötülüğün cezası misliyledir ve onları bir zillet kaplayacaktır. Onları Allah (ın azabın)dan koruyacak hiçbir kimse de yoktur. Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.”
“Kim bir iyilik getirirse ona on katı vardır. Kim de bir kötülük getirirse o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.”
“Her kim iyi amel getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan emindirler. Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. (Onlara), ‘Ancak yaptık-larınızın karşılığını görüyorsunuz,’ (denir.)”
“Kim bir iyilik getirirse ona bundan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar.” (Kasas,28/84)