“Öyle bir günden sakının ki o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.” (Bakara, 2/48)
Bu ayette yüce Rabbimiz, bizi gelmesinde şüphe olmayan hesap gününe karşı uyarmaktadır. Bu ayette, hesap gününün dehşet verici bir özelliğine vurgu yapıl-maktadır: O da o gün yaptıklarımızla baş başa kalışımızdır. Sevgili Peygamberimizin şu sözü bu durumu çok iyi ifade etmiyor mu?
“Kişiyi ölürken üç şey uğurlar: Sevdikleri, malı ve yaptıkları. İlk ikisi geri döner ve o yaptıkları ile baş başa kalır.”
Bu yüzden Rabbimiz hesap gününe karşı tedbirli olmamız için çağrı yapıyor ve bize “Ey Kullarım! Gelmesinde hiç şüphe olmayan hesap gününe karşı hazırlıklı olun!” diye sesleniyor.
Ayette de ifade edildiği gibi, o gün kimse adına bir şey yapmaya gücümüz yet-meyecek. Bu dünyada nice fedakârlıklarla yetiştirdiğimiz ve kılına zarar gelmesine dahi tahammül edemediğimiz yavrularımıza ne verebildiysek o kalacak yanlarında. Yoksa orada bir baba ve bir anne olarak yavrularımıza yardımcı olamayacağız. Aynı şekilde yavrularımıza ne kadar yalvarsak da bize yardıma gelemeyecekler. Öyleyse Rabbimizin uyarısına dikkat edelim ve dünyanın bizi aldatmasına izin vermeyelim. “Nasıl olsa Allah affeder” sözlerine ise hiç kulak asmayalım. Bu dünyada iken pek çok işimizi yeri geldiğinde sözü geçen bir dostumuzun araya girmesi ile halledebili- yorduk. Ama o gün hiçbir dostumuz ve yakınımız bizim için aracılık yapamayacak.
Ayette Rabbimiz bu durumu çok açık bir şekilde örneklendiriyor:
“Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.”
Ayet ne kadar açık değil mi? Bu dünyada dertlerimizi arz ettiğimiz, yeri geldiğin-de sırdaşımız, yoldaşımız ve hayat arkadaşımız olan en yakınlarımızın o gün bizden kaçacak ve bizi yalnız bırakacak olması gerçekten çok acı bir gerçektir. Mademki o gün yaptıklarımızla karşılaşacağız ve onlardan hesaba çekileceğiz, o zaman bize orada katkısı olan güzel amelleri işlemeliyiz. O gün mademki, evlat ve mal fayda vermiyor, o zaman neyin fayda sağladığını bularak ona göre hazırlık yapmalıyız. Rabbimizin de ifade ettiği gibi, hesap gününde, günahlardan arınarak, güzel ahlak özellikleri ile donanmış bir kalp fayda verecektir. Hesap günü, insanlarla ilişkile-rinde dürüst, adil, yumuşak huylu olan, kalbinden her türlü kötü duyguyu atan, nefsini günahlardan arındıran ve ibadetlerine devam eden, yaşantısı ve güzel ahlakı ile çevresine örnek olan mü’minler kurtuluşa ereceklerdir.
O gün öyle bir duruma düşeceğiz ki, bu dünyada yaptıklarımızdan dolayı hak ettiğimiz azaptan kurtulmak için her şeyimizi feda etmek isteyeceğiz. Bu durum o kadar ileri gidecek ki, sevdiklerimizi hatta yavrularımızı dahi kendimizi kurtarmak için fedaya yelteneceğiz. Bu durumumuz ne kadar da içler acısı değil mi? Yavru-muzu kendimiz için feda edebilecek bir duruma düşeceksek durumun çetinliğini tahmin etmemiz hiç de zor olmayacaktır.
O gün araya bizim için girebilecek tek şey Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak için yaptığımız güzel amellerimiz ve ibadetlerimizdir. Öyleyse Rabbimizin çağrısına kulak vererek ona kavuşmayı uman bir fert olarak, sadece onun rızasını kazanmak için salih ameller işleyelim (Kehf, 18/110). Çünkü oradaki tek sermayemiz burada yaptıklarımızdan başkası değildir.
Öyleyse “Ya Rabbi beni biraz geciktirsen de senin yolunda harcasam ve salihlerden olsam” (Münâfikûn, 63/9-11) diyeceğimiz gün gelmeden önce Rabbimizin şu çağrısına kulak verelim:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne gön-dermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr, 59/18)