İlahiyata başladığım seneden itibaren mezun olmamın yaklaştığı şu günlere gelene kadarki dört yıllık süre içerisinde, anneannem beni ne zaman görse bana kısa surelerin anlamını sorar. Ama en çok neyi sorar biliyor musunuz? Hümeze suresi. Ne anlama geliyor ne anlatmak istiyor diye. Bunu neden ısrarla sorduğunu hiç anlamamıştım. Bir tane meal açar manasını okurdum. Ama şunu çok iyi anlamıştım oturup hep beraber bu sureyi iyice anlayana kadar okuyup okutmamız, anladıktan sonra herkese anlatmamız gerekiyor.
“1-2 – Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline!
3- Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır.
4- Hayır, andolsun ki, o hutame (cehennem)ye atılacaktır.
5- Hutame’nin ne olduğunu bilir misin?
6-7 – O, kalplerin içine işleyecek, Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir.
8-9 – Cehennemlikler, dikilmiş direklere bağlı oldukları halde, o ateşin kapıları üzerlerine kapatılacaktır.”
Hümeze suresinin konusu ahlak ve ahlakî yozlaşmadır. İnsanların birbirlerinin arkasından konuşmasını, kaş göz işaretleriyle alay etmesini, birbirlerinde kusur aramasını, karalamasını, gıybet etmesini, malından dolayı kibirlenerek başkalarını küçük görmesini ahlaksızlık ve günah sayar.
İnsanların bu tavırlarının altında yatan en önemli sebep de “kibir”dir. Kibir ise yine Kur’anda yer alan büyük günahlardandır. Kuranda pek çok yerde insana kibirlenmemesi gerektiği hatırlatılır.
Kur’an’da insanların birbirlerinin ayıplarını aramaları, arkasından konuşmaları ve birbirlerini küçümsemeleri kesin olarak yasaklanmıştır. Bu hem sosyal hayatın düzeni, hem insan psikolojisine etkisi açısından, hem de kişinin haddini bilmesi açısından önemli bir yasaktır.
…
Ancak bu duruma hiç ama hiç dikkat etmediğimizi söylemek yanlış olmayacaktır. Bütün hayatların gözler önüne serilmesi gerçeğiyle beraber özel hayat kavramının tartışmalı hale geldiği ortada. Sınırlarımızı biliyor muyuz peki? Özellikle hayatımızın neredeyse tamamı olan sosyal medyada başkası hakkında yazdıklarımızı silince bunun yanlış olmadığını düşünüyoruz, oysa yaptığımız her şeyden sorumluyuz.
Oturup birbirimizin özel hayatlarını tartışıyoruz.
Başkasının arkasından belki duysa bir daha asla yüzünüze bakmayacağı sözler söyleyip yanınıza yaklaşınca gülüyorsunuz mesela.
Bir şekilde sahip olduklarınız kendinizi büyük görmenize yol açıyor.
Mal sahibi olan insanlar malından dolayı saygı gördüğünü, malın kendilerini yücelttiğini sanıyor, başkalarını küçümsüyor…
Ama şekil açısından herkesten iyi olmaya çalışıyorsunuz.
Ama hem kalp kırıyor hem de kalbimizi kırmalarına müsaade ediyoruz.
Müslümanlar bu durumda mutlu hissetmezler.
Başka din mensupları da hoşlanmaz.
Ateist bireyler de nefret eder bunlardan.
Söylemek istediğim bunlar, yani insanlarla alay etmemek ve küçümsememek tek bir dine ait kurallar ya da sadece dinî kurallar değil. Bunlar evrensel, herkesin uyması gereken kurallar.
Şu sıralar staj için gittiğim okulda 8. sınıflara dinler ve dinlerin evrensel öğütleri konusunu anlatıyorum. Önce dinlerden bahsetmem gerekiyor, özelliklerinden, kavramlardan kısaca bahsedip geçiyorum. Çünkü asıl anlatmak istediğim nokta kavramların ezberlenmesi değil.
Asıl anlatmak istediğim nokta dinlerin evrensel öğütleri, ahlakî öğütleri.
Asıl anlatmak istediğim şey birbirlerinin arkalarından konuşmamaları, birbirleriyle alay etmemeleri, birbirlerini küçümsememeleri gerektiği.
“Gıybet” dedikleri şeyin eğlenceli bir şey olmadığını anlatmak istiyorum.
Kalp kırmamaları incitmemeleri gerektiğini söylemek istiyorum.
Bunun için Müslüman olmalarına ya da herhangi bir dine inanmalarına gerek olmadığını, insan olarak uymaları gerektiğini anlamalarını istiyorum.
Müslüman bireylerin Kur’an’daki şekillere takılmak yerine öze inmeleri gerektiğini, Kur’anın evrensel bir ahlak kitabı olduğunu anlamaları ve hayatlarında uygulamak zorunda olduklarını anlatmak istiyorum.
En önemlisi, sadece insan olarak sınırlarını bilmelerini, davranışlarında ölçülü olmalarını istiyorum.
Fatıma Güner