Hun devleti ve toplulukları her ne kadar bozkır sahasında yaşam alanı bulmuş olsalar da, bozkırın kısıtlı bölgelerinde mevcut bulunan tarıma elverişli alanları keşfetmişlerdi. Nitekim Hunlar hakkında bize en detaylı bilgileri aktaran Çin kaynaklarına göre Hunlar darı ve buğday ekip biçmekteydiler. Özellikle Hunlara has ve onlar ile özdeşlemiş bir “Hun Fasülyesi”nden de bahsetmekteydiler. Nitekim Altay ve Sayan dağlarında yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgulara göre en az üç bin yıldan beri bu topraklarda tarım yapılmakta idi.
Özellikle de Altay bölgesinde açılmış su kanallarına tesadüf edilmesi de Hunların boz kır şartlarında tarıma elverişli alanları azami ölçüde değerlendirdiğini bize göstermektedir.
Keza aynı şekilde yapılan arkeolojik kazılarda tarım için gerekli araçlardan olan saban, orak ve değirmen taşları gibi bulgular bu dönemde tarımın hangi seviyede yapıldığını göstermesi bakımından önemlidir.
Tarımsal üretimde en önemli zira ürünler ilk olarak hububatlar olmuştur. Nitekim insanoğlunun en önemli besin kaynağı olmanın dışında sadece insanlar için değil hayvanlar için de gerekliliği sebebi ile arpa ve buğday gibi hububatlar Hun döneminin en önemli zira nevileridir.
Hububatlar dışında özellikle meyve ve sebzelerde coğrafyanın ve iklimin el verdiği ölçüde yapılmaktaydı. Hububatlar kadar çeşitlilik arz etmese de sebze olarak kabak, sarımsak ve soğanın varlığı bilinmekteydi.
Meyve olarak ise bostanlarda yetişen kavun-karpuz başta olmak üzere, ağaçlarda yetişen erik, elma, ayva ve dut sayılabilir. Özellikle Ön Asya’da üzüm bağları oldukça geniş alanları kapsamaktaydı. Bu nedenle üzüm önemli bir meyve olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bu meyveden şerbet, sirke ve şarap yapılmaktaydı.
Hun ve Göktürk devletleri kendi tebaâları ile tarım üretiminde bulunmanın dışında, farklı devlet ve topluluklardan da tarımsal anlamda faydalanmaktaydılar. Özellikle vergi olarak veya savaş ganimetleri olarak birçok tarım ürünü elde ediyorlardı. Bunların dışında da özellikle de Çinliler ile yaptıkları ticari işlemlerde de tarımsal ürünleri temin edebiliyorlardı. Ayrıca kendilerine katılan farklı milletlerden insan topluluklarını da tarım için elverişli alanlara yerleştirerek tarımsal üretimde onlardan faydalanmaktaydılar.
Orta Asya bozkır toplumlarında hayvan ve hayvancılık oldukça önemli bir yere ve öneme sahiptir. Beslenme ihtiyacı dışında gerek ulaşım ve savaşlarda kullanımı gerekse de tarımsal üretimde hayvan gücünden faydalanma sebebi ile hayvancılık oldukça gelişmiştir.
Nitekim Türk topluluklarının yaşadığı iklim kuşağı hayvancılık için oldukça elverişliydi. Özellikle savaşlarda kullanılması dolayısı ile at önemli bir yere sahipti. Ayrıca bozkır ikliminin şartları ve siyasi problemler nedeni ile göçebe bir toplum yapısı söz konusu olduğu için konar-göçer topluluklar hayvanlardan hızlı hareket edebilme kabiliyeti neden ile azami ölçüde yararlanmaktaydılar. At türk toplulukları ile o kadar özdeşleşmişti ki onların karakterinin bir unsuru haline gelmişti.
Orta Asya toplulukları ve at kültürü üzerinde özellikle durmak gerkemektedir. At’ın Türk karakteri ile özdeşleştiğini ifade etmiştik. Asil bir hayvan olarak kabul edilmiş ve savaşlarda azami derecede bu hayvanlardan yararlanılıyordu. Özellikle bozkır kültürünün nitelikleri dolayısı ile atlar farklı cin ve karakterler arz etmekteydi. Orta Asya Türk devletlerinin kullandığı atlar cins itibarı ile küçük bedenli, uzun ince bacaklı, mağrur bakışlı ve sert tırnaklı olduğu belirtilmektedir. Nitekim bu cinsi ile atlar bozkır için en elverişli yapıyı oluşturmuşlardı.
Kaynaklarda aktarıldığı üzere en fazla at, sığır ve koyun bulunmakta idi. Nadir de olsa kaynaklar deve, katır ve eşekten de bahsetmektedir.
Hayvanların eti besin olarak kullanılır, sütü içilir ve kımız yapılır, derisi giyim-kuşamda kullanılırdı. Tüm bu nitelikleri ile hayvan ve hayvancılık bozkır toplumları için çok değerliydi. Binicilik ve okçuluk talimleri bu hayvanlar vesilesi ile yapılırdı.
Umut Güner tarafından yazılmıştır.