“Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, ‘Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin’ diye niyaz etmişti. Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik.” (Enbiya, 21/83-84)
Eyyûb (a.s), Kur’an’da adı geçen ve Allah’ın kendilerine ilim ve hikmet verdiği bildirilen peygamberlerdendir. Bu ayette, Hz. Eyyûb (a.s)’un başına gelen dert ile buna gösterdiği sabır ve sonunda ulaştığı mükâfattan bahsedilmekte, onun yaşadığı uzun ve acı olaylara kısaca bir hatırlatma yapılmaktadır.
Hz. Eyyûb, önceleri sahip olduğu zenginlik ve bahtiyarlığın sonrasında imtihan ve sıkıntılara uğramış, varını yoğunu ve bütün çocuklarını kaybetmiş, tüm bunlara ve çektiği ağır hastalığa karşılık gösterdiği sabır nedeniyle Allah tarafından ödüllen-dirilmiştir. Nitekim Sâd suresinde;
“(Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine, ‘Şeytan bana bir yor-gunluk ve azap dokundurdu’ diye seslenmişti. Biz de ona, ‘Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su’ dedik. Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik. Şöyle dedik: ‘Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma.’ Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.” (Sâd, 38/41-44) buyrulmak suretiyle, Hz. Eyyûb’un ilahî yardıma mazhar oluşu anlatılmaktadır.
Bu âyette ifade edildiği üzere Hz. Eyyûb ağır bir hastalığa yakalanmış ve hasta-lıktan kurtulmak için Allah’ın merhametine sığınarak O’ndan şifa dilemiştir. Yüce Allah duasını kabul etmiş; ayağını yere vurmasını, çıkacak su ile yıkandığında iyi-leşeceğini bildirerek ona sağlığını, kaybettiği mal ve mülkünü fazlasıyla vermiştir. Eyyûb (a.s), başına gelen bütün musibetlere rağmen şikâyet etmeyen sabır timsali olarak bilinen bir peygamberdir. Bildiğimiz gibi sabır, Kur’an’ın üzerinde önemle durduğu bir meziyet olup, birçok yerde bu konudan bahsedilmektedir. Sabır, zor-luklarla, sıkıntılarla mücadele edebilme yeteneğidir. Hayatın güçlükleri karşısında pes etmemek, yaşama ümidini hiç kaybetmemektir. İnanmış bir insan sabrı ile tüm zorlukların üstesinden gelir. “Neden”, “niçin” oldu, “niye benim başıma geldi” di-yerek isyan ve huzursuzluğa düşmek yerine, Allah’a iman etmenin ve sabırla O’nun desteğine, yardımına sığınmanın gönül huzurunu yaşar.
Yaşadığımız her olayda, karşılaştığımız her musibette mutlaka bir hikmet vardır. Hiçbir şey rastgele ya da boşuna değildir. Bizi üzen, sıkan, rahatsız eden bir durumla karşılaştığımızda hemen soğukkanlılığımızı yitirip, yılgınlık ve telaşa kapılmak yeri-ne, bu olayın hakkımızda bizim bilemediğimiz hayırlar taşıyabileceğini düşünmeli, sabır ve metanetimizi koruyabilmeliyiz. Başlangıçta feveran ve isyan ettiğimiz bir hadise, zaman içinde şükredeceğimiz bir sonuca dönüşebilir.
Nitekim ayette: “…Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 2/216) buyrularak, bu hakikate dikkatimiz çekilmiştir.
Şunu bilmeliyiz ki, Rabbimizin kahır gibi görünen tecellilerinde lütuf, şer/kö-tülük gibi görünen tecellilerinde de nur gizli olabilir. Sabır timsali Hz. Eyyûb başta olmak üzere bütün peygamberler, yaşadıkları sürece çok çetin imtihanlardan geçi-rilmiş, sabrederek sonunda hem dünyada hem de ahirette kazançlı çıkmışlardır. Hz. Yunus’un balığın karnından karaya çıkması, Hz. İbrahim’in ateşten, Hz. İsmail’in kesilmekten kurtulması, Hz. Musa’nın denizleri aşıp çöller geçmesi, Hz. Yusuf’un kuyuda başlayıp, kölelik ve zindanla süren zorlu imtihanının sultanlıkla neticelen-mesi ve nihayet sevgili Peygamberimizin, müşriklerden gördüğü muhalefet, hicret, savaşlar gibi olayların ardından Mekke fethi ile zirveye çıkan başarıları, hep ilmek ilmek örülmüş muhteşem sabır örnekleridir.
Eğer Rabbimizin rızasını kazanan, sevdiği bir kul olmak istiyorsak, iman edip salih ameller işlemenin yanı sıra, ahlakî olgunluk sahibi olmaya çalışmalı, özellikle de takva elbisemizi mutlaka sabır ziynetiyle süslemeliyiz. Hayat hepimiz için –farklı biçimde tezahür eden- bir imtihandır. Bu imtihanı kazanabilenler ancak iman ve sabır sahibi olabilenlerdir. Yüce Mevlamız; “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” buyurmaktadır. Sabırlı kullara Kur’an’ın duyurduğu en büyük müjde; “Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/153; Enfâl, 8/46); “…Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmran, 3/146); “…Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.” (Zümer, 39/10) ayetleriyle ifade edilmiştir.
İnanmış bir insan için, Rabbinin daima kendisiyle beraber olduğunu hissetmesi, Allah’ın sevgisine mazhar olduğunu bilmesi ve hesapsız mükâfat ile müjdelenmiş olması ne büyük mutluluktur. Böyle bir inanç ile aşılamayacak engel ve üstesinden gelinemeyecek bir zorluk olabilir mi? Sabır, musibetin ilk isabet ettiği anda gösteri-len metanettir. Nitekim çocuğunun kabri başında ağlayan bir kadın tavrı sebebiyle yaptıkları bir uyarıda Hz. Peygamber; “Sabır, musibetle karşılaştığın ilk anda tahammül edebilmektir.” (Buhârî, “Cenâiz”, 32) buyurmuştur.
Hz. Eyyûb (a.s)’dan bahseden bu ayetlerde sadece onun sabır ve teslimiyetine değil, dua ile Rabbine yakarışına da dikkat çekilmektedir. Hastalığı süresince bu yüce Resul’ün “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametli-sisin” (Enbiya, 21/83) virdi ile Rabbine yalvarıp, dua ettiğine işaret edilmektedir. An-laşılıyor ki, dua ve Allah’ı hatırlamak da (zikir), güçlüklerle mücadele ve zorlukları yenmede bizim için en önemli moral ve manevi güç kaynağımızdır. Ölüm, hastalık, rızık sıkıntısı ve daha ne tür bir imtihan yaşıyor olursak olalım, Allah’ın ismini ana-rak ve O’na gönülden dua edip yalvararak, derdimize derman, hastalığımıza şifa bulacağımıza dair ümidimizi ve moralimizi kuvvetli tutabiliriz.
Sonuç olarak şunu söylemeliyiz ki, halkımız tarafından adeta sabır, Hz. Eyyûbla özdeş görülmektedir. Böylelikle Kur’an-ı Kerim’de onun yaşadıkları üzerinden, buna benzer olayları yaşayan ve yaşayabilecek olanlara sabır ve dua ile selamete erişebileceğinin somut örneği verilmiştir.