“Firavun’a git. Çünkü o iyice azdı. Musa, dedi ki: ‘Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Bana ailemden birini yardımcı yap. Kardeşim Harun’u. Onunla gücümü artır. Onu işime ortak et. Seni çok tespih edelim diye. Seni çok zikredelim diye. Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin.’ Allah, şöyle dedi: ‘İstediğin sana verildi ey Musa!” (Tâhâ, 20/24-36)
Hz. Yusuf’un vefatından sonra Mısır’da yaşayan İsrailoğulları, bir müddet onun
gösterdiği yoldan yürüdüler; ancak daha sonra hakikati unuttular. Bu arada Mısır’ın idaresi yıldızlara ve putlara tapan Kıbtilerin eline geçti. Kıptiler, İsrailoğullarını hor görmeye başladılar. Onları ağır, zor işlerde kullandılar. İsrailoğulları çok kalabalık bir topluluktu. Onların giderek çoğalması, Kıptileri
ve onların hükümdarı Firavun’u endişelendirmiş, kâhinlerden birinin Firavun’a İs-railoğullarından bir çocuğun doğacağını ve saltanatına zarar vereceğini bildirmesi üzerine de İsrailoğullarından doğacak tüm erkek çocukların öldürülmesini emret-miştir.Hz. Musa da, bu dönemde doğmuş ve öldürülmesin diye bir sandığın içine bırakılarak nehre atılmıştır. Neticede Allah’ın dilemesiyle Musa Firavun’un sarayın-da büyümüştür.
Harun Peygamber de İsrailoğullarının erkek çocuklarının öldürülmeye başlanıl-dığı dönemden önce dünyaya gelmiştir. Hz. Harun (a.s)’un adı Kur’an-ı Kerim’de 20 yerde geçmekle birlikte, hayatı hakkında fazla bilgi verilmemektedir.
Harun (a.s) tevhid mücadelesinde kardeşi Hz. Musa’nın destekçisiydi.
Hz. Musa, Medyen dönüşü Sina dağında peygamber olarak görevlendirilip tebliğ için Firavun’a gitmesi emredilince, bu ağır görevi yerine getiremeyeceği endişesiyle, dilindeki tutukluğu hatırlattı:
“Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum. Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Harun’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).”
(Şuara, 26/12-13)
Hz. Musa, yüce Allah’tan güzel konuşan ağabeyi Harun’u kendisine yardımcı olarak vermesini ve onu bu göreve ortak kılmasını istemişti. Bunun üzerine Al-lah, onun bu dileğini kabul etti ve Harun’u da peygamber olarak görevlendirip Hz. Musa’ya yardımcı tayin etti.
“Rahmetimiz sonucu kardeşi Harun’u bir nebi olarak kendisine bahşettik.”
Hz. Harun (a.s), tebliğ görevi sırasında hep Hz. Musa’nın yanında bulundu. Pey-gamberlik görevini üslendikten sonra Mısır’a dönen kardeşiyle birlikte tebliğ için Firavun’un huzuruna çıktı, onu hak dine davet etti ve ondan İsrailoğullarını bırak-masını istedi:
“…Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gön-der. Onlara işkence etme. Sana Rabbinin katından bir mucize getirdik. Selâm, doğru yola uyanlara olsun.”
“Firavun’a gidin ve deyin: ‘Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz, İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.’” (Şuara, 26/16-17)
Daha sonra da bir gece Firavun’un haberi olmadan İsrailoğullarını alıp Hz. Musa ile birlikte Mısır’dan çıkardı ve Tih sahrasına geldi. Hz. Musa Tûr dağına Allah tara-fından çağrıldığında yerine onu vekil bırakmış ve şöyle demişti:
Kavmim arasında benim yerime geç ve yapıcı ol. Sakın bozguncuların yoluna uyma.”
(A’râf, 7/142)
Hz. Harun (a.s), bu görevi esnasında büyük zorluklar yaşadı; bütün gayretine rağmen kavminin Sâmirî isimli şahıs tarafından yapılan altın buzağı heykeline tap-masını engelleyemedi.
Hz. Harun;
“Ey kavmim! Siz bununla yalnızca imtihan edildiniz. Doğrusu sizin Rabbiniz ancak Rahman’dır. Öyleyse bana uyun ve emrime itaat edin.” (Tâhâ, 20/90) diye çırpındıysa da
İsrailoğulları, Hz. Harun’u dinlemediler. Musa bize dönünceye kadar buzağıya iba-det etmeye devam edeceğiz, dediler (Tâhâ, 20/91).
Hz. Musa (a.s), Tûr dağından dönünce, kavminin altın buzağıya tapmasını ve bu yüzden şirke düşmesini engelleyemediği gerekçesiyle Hz. Harun (a.s)’u şiddetli bir şekilde azarlamış; saçından ve sakalından çekip şiddetle sarsmıştı. Bunun üzerine Hz. Harun;
“Ey anam oğlu! Saçımı sakalımı çekme. Şüphesiz ben, ‘İsrailoğullarının arasını açtın, sözüme uymadın demenden korktum’ dedi.”
“…Ey anam oğlu, dedi. ‘Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Sen de bana böyle davranarak düşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tut-ma.’” (A’râf, 7/150) diyerek özür diledi. Ve Hz. Musa’ya İsrailoğullarının kendisini din-lemediğini anlattı. Musa peygamber öfkelendi ve sonra Rabbe şöyle yalvardı:
“Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bizi kendi rahmetine dâhil et. Sen, merhamet-lilerin en merhametlisisin.”
Hz. Harun hikmetler dolu tevhid mücadelesinde Musa peygamberle birlikte kavmine öğütlerde bulundu, kavminin nankörlüklerine göğüs gerdi.
Zaman geldi; Rabbine kavuştu, o da ölümü tattı. Selam Harun (a.s)’a ve ona tabi olanlara olsun…