“Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. Bir resûl, bir nebî idi. Ailesine namaz ve zekâtı emrederdi. Rabbi’nin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı.” (Meryem, 19/54-55)
Kur’an-ı Kerim’de adı zikredilen peygamberlerden biri olan Hz. İsmail (a.s), bir teslimiyet abidesidir. Önce bir müjde olarak, ardından babası Hz. İbrahim’in, annesi Hâcer’in ve manevi annesi Sare’nin sınandığı bir imtihan olarak karşımıza çıkmak-tadır.
Hz. İsmail, Hz. İbrahim’e saçı sakalı ağardığı bir zamanda verilen bir müjdeydi, fakat bir son değil yepyeni bir başlangıçtı. Onun ardından “İshak” gelecekti “Sare” anneden.
Hz. İsmail’in neslinden son peygamber Hz. Muhammed, Hz. İshak’ın neslinden Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun ve daha nice peygamberler gelecekti.
Hz. İbrahim (a.s), Allah’a kendine sâlih bir evlat vermesi için dua etmişti. Allah da onun duasını kabul ederek ona İsmail (a.s)’i bahşetmişti. Nitekim Hz. İbrahim de öyle diyordu:
“Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail’i ve İshak’ı veren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.” (İbrahim, 14/39)
Ardından daha adı dahi konulmamış Mekke yolunda çıkar karşımıza. Çölde ağır aksak ilerleyen iki silik iz. Bir yanda nebi İbrahim (a.s), diğer yanda cefâkâr anne Hâcer ve elde bir küçük bebek: İsmail.
Allah’ın emriyle konaklayan, Allah’ın emriyle ilerleyen ve Hicaz’a doğru yol alan bir küçük kafile. Her taraf ıssız ve susuz.
Hz. İbrahim Allah Teâlâ’nın emriyle hanımı Hâcer ve oğlu İsmail’i Kâbe’nin daha sonra inşa edildiği yere yakın bir yerde büyük bir ağacın yanına bıraktı. Yanlarına bir dağarcık hurma ve biraz su koydu.
Hz. İbrahim dönüp giderken Hâcer, “Ey İbrahim, bizi bu ıssız ve kimsesiz va-dide bırakıp da nereye gidiyorsun?” dedi. Hâcer tekrar, “Ey İbrahim! Bizi burada bırakmanı sana Allah mı, emretti?” diye seslendi. Hz. İbrahim, “Evet Allah emretti” deyince, Hâcer, “Öyleyse Allah bize yeter, bizi o korur” diyerek Allah’a tevekkül etti. Hz. İbrahim de Beytullah’a dönerek şöyle dua etti:
“Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.” (İbrahim, 14/37)
Aradan günler geçti. Yanlarındaki su ve hurma bitti. Etrafta kimseler yoktu, ço-cuk susuzluktan ağlıyordu.
İşte, bu çöl ikliminde, susuzluktan kıvranan çocuğunun hayatından endişe du-yan ve belki bir su bulurum umuduyla iki tepe (Safa ve Merve) arasında koşuşturan ve dilinde dua Allah’a yalvaran Hâcer; Allah’a güvenin ve sabrın sınavında…
İşte bu sabrın hediyesi zemzem ve sa’y; artık iki direk arasından ibaret kalan o büyük semboller Safa ve Merve…
Ardından yine sınav ve yine o teslimiyet:
İsmail “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. Allah’ın dilemesiyle beni sabredenlerden bulacaksın.” (Sâffât, 37/102) dedi.
Babası, “Yavrucuğum, rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm. Bir düşün, ne der-sin” diyordu. O güzel dilde işte bu teslimiyet. Bu teslimiyetin hep birer hediyesidir: Kurban, Kâbe, Hacc.
“Hani İbrahim ve İsmail evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor ve şöyle dua ediyordu:
“Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin. Ey rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbe-leri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” (Bakara, 2/127-128)
İşte bu duanın bir sonucuyum ben diyordu Hz. Peygamber. Ardından bir çağrı da sevgili Peygamberimize geliyordu:
“Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. Bir resûl, bir nebî idi.” (Meryem, 19/54)
İşte bir resûlün örnek alınıp hayata aktarılsın diye Kur’an-ı Kerim’de anlatılan hayatı…
Ayette sözünde durmanın önemine işaret edilmiş, ahde vefa erdemiyle temayüz eden Hz. İsmail övülmüştür.
Hz. İsmâil, Allah’ın verdiği nimetlerin kadrini bilerek ruhunu güzelliklerle beze-meye ve rabbinin buyruklarına mutlak bir teslimiyet içinde görevini yerine getirme-ye çalışmış, böylelikle Allah’ın rızâsını kazanmıştı. Halkını dinin direği olan namazı kılmaya ve toplumsal dayanışmayı sağlayan zekâtı vermeye teşvik etmişti.
Hz. İsmail’in kurban edilmek üzere boynunu bıçağa uzatması ve başta Rabbine, sonra da babasına itaat etmesi gençlerimiz için iman, itaat ve teslimiyette mükem-mel bir örnektir. Bu şekilde teslim olanı Allah yarı yolda koymaz. Onların yâr ve yardımcısıdır. Zira en büyük ibadet, yaratılış amacımız olan âlemlerin rabbi olan Allah’a teslim olmaktır.
Selam İsmail (a.s)’a ve ona tabi olanlara olsun…