“(Ey Muhammed!) De ki: Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A’râf, 7/158)
Mealini verdiğimiz bu âyet, Hz. Muhammed (s.a.s)’in yalnız Araplara değil, diğer bütün insanlara da peygamber olarak gönderildiğinin kesin delillerindendir. Bu hu-sus, Sebe’ sûresinin 28. âyetinde de “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uya-rıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” buyrulmak suretiyle Hz. Pey-gamberin mesajının ve peygamberliğinin evrenselliği vurgulanmaktadır. Bu âyetler aynı zamanda, “Muhammed gerçekten peygamberdir, ama sadece Arapların pey-gamberidir; Yahudilere gönderilmemiştir” diyen Yahudilerin bu iddialarını da red-dederek onlara cevap vermektedir. Bu itibarla Kur’an’da Ehl-i kitap diye ifade edilen Hıristiyan ve Yahudiler de dâhil olmak üzere bütün insanlar Hz. Muhammed’in peygamberliğine iman edip; hidayete erebilmeleri için Hz. Muhammed’e tâbi olma-ya çağırılmaktadır (Bk. Kur’an Yolu, II/607-608).
Meâlini verdiğimiz âyette ayrıca göklerin ve yerin mülkünün Allah’a ait olduğu, öldüren ve diriltenin ancak Allah olduğu hatırlatılarak O’nun kudretine ve mutlak hükümranlığına vurgu yapılmıştır. Böylece İslam dininin tevhîd inancı ve şirkten uzak durmak konusunda gösterdiği hassasiyet ortaya konulmuştur. Zaten ilk in-san ve ilk peygamber Hz. Âdem’le başlayıp son peygamber Hz. Muhammed’le son bulan hak dinin inanç esasları, ibadetin kime yapılacağı ve temel ahlakî prensipleri hususlarında bir değişiklik söz konusu olmamıştır. Fakat zaman ve mekânın, sosyal şartların değişmesine ve gelişmesine bağlı olarak bazı hükümlerde değişiklikler ol-muştur. Fikirler geliştikçe, medeniyet ilerledikçe Allâh (c.c) gönderdiği peygamber-leriyle ortaya koyduğu dinlerini de tekamül ettirmiştir. Bu tekâmül süreci, sahifeler hâlinde başlayan ilahî kitaplar, Tevrat ve İncil’den sonra, kıyamete kadar sürecek olan sonsuz mucize Kur’an-ı Kerim’le noktalanmıştır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed gibi kitabımız Kur’an-ı Kerim’i de diğer kitap-lardan farklı kılan en önemli özellik, onun belirli bir topluma değil bütün insanlığa gönderilmiş olması ve en son ilahî mesaj oluşudur. Çünkü kitabımız Kur’an, diğer kitapların da ihtiva ettiği temel esasları yeniden ortaya koymuş; daha önceki kitap-larda yer alan gerçekleri tasdik etmiş, tahrif edilen hususları da düzeltmiştir. Bütün insanlığa hitab eden ve evrensel bir mesaj getiren tevhid dini İslam, mutlak irade sahibi Allah Teâlâ tarafından en mükemmel düzeye ulaştırılmıştır:
“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim” (Mâide 5/3); “Allah katında din İslam’dır” (Âl-i İmrân 3/19); “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki O din) ondan kabul edilmeyecek ve ahirette kay-bedenlerden olacaktır” (Âl-i İmrân 3/85).
Bu âyetlere bağlı olarak biz Müslümanlar, bütün peygamberlere ve gönderilen kitapların hepsine gönderildiği şekliyle inanırız. Kur’an-ı Kerim’in son ilahî kitap olduğunu, ondan sonra başka bir ilahî kitabın gelmeyeceğini, onun hükümlerinin kıyamete kadar geçerli olup değişmeyeceğini, onun dinî anlamda her asrın ihtiyaç-larını karşılayacak hakikat ve hikmetlerle dolu olduğunu kabul ederiz.