“Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.” (Zâriyât, 51/55)
Yüce Allah, insanlara, Allah’a karşı olan görevlerini gereği gibi yerine getirebil-meleri için çeşitli zamanlarda ilâhî mesajlarını iletecek elçiler göndermiştir. Bu elçi-ler, her zaman Allah’ın tüm emir ve yasaklarını insanlara bildirmişlerdir.
Hz. Muhammed de her zaman kavmini bir olan Allah’a iman etmeye davet et-miş, aksi takdirde azapla karşılık görecekleri yönünde uyarıda bulunmuş ve Kur’an ayetlerinden şu misalleri vermiştir:
“Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona ibadet edin. İşte bu doğru yoldur.” (Âl-i İmran, 3/51)
“Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışla-sın.” (Âl-i İmran, 3/31)
Hz. Peygamber, Safa tepesine çıkıp Mekkelileri Allah’a inanmaya çağırarak: “Size şu dağın arkasında düşman ordusu var desem bana inanır mısınız” dediğinde ora-dakiler, ‘elbette inanırız, çünkü biz senin yalan söylediğini hiç duymadık.’ Dedik-lerinde; “Ben Allah’ın size ve bütün insanlığa gönderdiği son peygamberiyim. Öyle ise sizi, bir olan, eşi ve benzeri bulunmayan Allah’a ve öldükten sonra geri dirilmeye inanmaya davet ediyorum.” demiştir. Ancak, geçmiş peygamberlerde olduğu gibi, kavminden birçok kimse Hz. Peygambere inanmadı, ona kâhin, deli veya büyücü dediler. Buna karşılık yüce Allah, “(Ey Muhammed) O hâlde, sen öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde, sen ne bir kâhinsin, ne de bir delisin.” (Tur, 52/29) diye onu teselli eti.
Hz. Muhammed’in daveti dün olduğu gibi, bugün de yaşayan tüm insanlar için geçerlidir. Kur’an da peygambere itaatin Allah’a itaat olduğunu belirtmiştir. Peygamberimiz, insanları dikkatle dinler, karşılaştığında selam verir ve onların hâl ve hatırlarını sorardı. İnsanların da böyle yapmalarını isterdi:
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yü-rekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile.” (Âl-i İmran, 3/159)
O, insanlara daima Allah’ın tek ilah olduğunu söylemiş ve inkârcılığa karşı onları uyarmıştır:
“De ki: İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı yücedir. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
“De ki: Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O’na hiçbir kimseyi ortak koş-mam.”
O, müminlere öğüt verip dua ederken, Allah’ın en güzel isim ve sıfatlarını anar; O’nun gücünü, üstünlüğünü ve büyüklüğünü zikrederdi. Müslüman’a öğüt verir-ken önce Allah’a hamd ve senada bulunur, O’nun bir olduğunu belirtirdi.
O, Müslümanlara güvenilir olmayı, emanetlere ihanet etmemelerini öğüt ver-miştir. O’nun öğütlerini tutmak, davranış ve hareketlerini örnek almak, dine hiz-met etmek bizim görevimizdir. Peygamberimizin öğüt ve tavsiyeleri; makam ve mevkisi, zenginlik ve fakirlikleri, dili, dini, rengi, ırkı veya cinsiyeti ne olursa olsun Allah’ın yarattığı bütün insanlara yönelikti. O, insanlar arasında hoşgörülü olmayı tavsiye etmiş ve kendisi de buna uymuştur. Hoşgörü, bir şeyi anlayışla karşılamak, insanın, kendisine yapılan kusur ve kabahatleri, kabalık ve görgüsüzlükleri affede-bilmesi demektir.
Hz. Muhammed, işlerini danışarak yapar, çevresindeki insanların görüşlerine değer verir ve onları dinlerdi. O, hakkında vahiy bulunmayan konularda daima arkadaşlarına danışmış, kendisinin bir öğretici ve bir nasihatçi olarak gönderildiğini söylemiştir. O, Rabbinden ilâhî mesajları öğreniyor; öğrendiklerini öğretiyor; öğret-tiklerini bizzat uygulayarak gösteriyordu. Onun öğrettikleri Kur’an’dı. Peygamber, insanlara sevgi ile yaklaşmış, hoşgörü ile davranmış, kul hakkı konusunda birçok uyarılarda bulunmuş ve bunu bizzat hayatında da uygulamıştır.
Yüce Allah, insanlara güçlerinin ve akıllarının yettiğince hitap edilmesini istemiş ve onları, tüm insanları gönderdiği elçilere uymak ve onlara itaat etmekle sorumlu tutmuştur. Kendisine düşman olan insanlara öğüt vermek, hatalarını açıkça söyle-yerek onları doğru yola çağırmak elbette ki güç bir sorumluluktur. Peygamberin yo-lunda gidenlerin, onun verdiği her öğüt ve davetine uymaları gerekir. Peygamberin davet ve öğütlerini kabul etmeyen kimselerin inancı makbul değildir.