“Şüphesiz Yûnus da peygamberlerdendi. Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti. Gemidekilerle kur’a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu. Böylece,
Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu. Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı. Derken biz onu hasta bir hâlde sahile attık. Üzerine geniş yapraklı bir ağaç bitirdik. Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik. Nihayet onlar iman ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.” (Sâffât, 37/139-148)
Konumuz olan âyetlerde; Kur’an-ı Kerim’de altı yerde (Nisâ, 4/163; En’âm, 6/86;
Yûnus, 10/98; Enbiyâ, 21/87-88; Kalem, 68/48-50) anılan Yunus (a.s)’un; tebliğinin baş-langıcında halkının kendisine inanmamasına kızarak ülkesinden ayrıldıktan sonra başına gelenler hakkında kısa bilgiler yer almaktadır.
Yüce Allah, Hz. Yûnus’u, Irak’taki Musul toprağında bulunan zalim, puta tapan ve nüfusu yüz bini aşkın “Ninova” halkına Peygamber olarak gönderdi. Hz. Yûnus (a.s), halkını Allah’a inanmaya davet etti. Bu davete otuz üç yıl devam etti. Halktan kendisine yalnızca iki kişi iman etti. Halkının inanmayışı Hz. Yunus’un zoruna gitti.
Bir gemiye binerek kızgınlıkla Ninova’yı terk etti. Allah’ın emri gelmeden Ninova’yı terk etmesi bir peygamber için acelecilik ve sabırsızlıktı.
Yunus (a.s)’un bindiği gemide bulunan yolcularla kendi arasında Kur’an-ı Kerim’de açıklanmayan bir sebepten dolayı denize atılmak üzere kur’a çekildi. Bazı rivayetlere göre Yunus (a.s) kura çekilmeden gönüllü olarak denize atılmayı istedi. Fakat gemidekiler kabul etmedi. Sonuçta çekilen kura Yunus (a.s)’a çıktı ve kendisi denize atladı.
Yunus (a.s) bu arada hatasını anlamıştı. Fakat işi daha da çetinleşti. Bir balık onu yutuverdi. Artık Yunus, balığın karnında, karanlıklar içinde, pek üzgün olarak Rabbine hâlini şöyle arz etti:
“Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nef-sine) zulmedenlerden oldum.”
Yunus (a.s)’un bu duasında içtenlik vardı. Cevabını Allah’tan aldı:
“Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.”
İnsanın sıkıntıdan kurtulması ve umduğuna kavuşması için gerekenler; iman ve Allah’a sığınma, iman ve gereğini yapmadır.
İşte okuduğumuz ayetlerde Kur’an bize bunu örnek ve ibret olarak şöyle bildir-mektedir:
“Eğer o, Allah’ı tesbih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.”
Yunus (a.s), Allah’ı anışı, hatasını anlayışı ve Allah’a dayanışı sayesinde balığın karnından kurtuluverdi. Bu, kendisi için büyük bir nimet ve rahmetti.
Görüldüğü üzere Allah Teâlâ, peygamberlerini başlarına gelen olağan dışı olay-larla eğitmiş, zorlu geçecek bir tevhid mücadelesine hazırlamıştı. Hz. Yûnus’un büyük bir balık, muhtemelen bir balina aracılığıyla boğulmaktan kurtulması da mûcizevî bir olaydı.
“Derken biz onu hasta bir hâlde sahile attık.”
Yunus, balığın karnından sahile çıktığında hâlsizdi. Vücudu pelteleşmişti. Sıcak bir bölgedeydi. Derken Allah O’na bir başka nimetini ikram etti.
“Üzerine geniş yapraklı bir ağaç bitirdik.” (Sâffât, 37/146)
Yunus (a.s) kısa zamanda sağlığına kavuştu. Bundan sonra da halkını iman etme-ye davete devam etti. Sonunda ona iman ettiler.
“Nihayet onlar iman ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.” (Sâffât, 37/148) Yunus (a.s)’un milleti, ümitsizlik hâlinde tövbe ve imanı Allah katında kabul edilen tek milletti. Bu gerçekten büyük bir nimetti. Allah, bu hususu Kur’an’da şöyle anlatmaktadır:
“Yunus’un kavminden başka, keşke (azabı görmeden) iman edip, imanı kendisine fay-da veren bir tek memleket halkı olsaydı! (Yunus’un kavmi) iman edince, dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmış ve onları belli bir zamana kadar yararlandırmıştık.”
Yunus (a.s)’un milleti, inanmayanların başına gelen helâkin emarelerini görür görmez, tövbe edip peygamberlerine inanmaları neticesinde yeis hâlindeki imanları kabul görmüştü. Onlara da bu, ün kalmıştı.
Selam Yunus (a.s)’a ve ona tabi olanlara olsun…